Sitemizi kullanabilmeniz için tarayıcınızda javascriptlerin çalışmasına izin vermelisiniz.
Onceki
Kapat
Bekleyiniz, resim yukleniyor...
Sonraki
Sonraki
PetVet
Pzt - Ct  09:30 - 20:00
Pazar  10:00 - 18:00
Tüy Yumağı tehlikelidir. Büyük miktarlarda yutulmuş tüyler, kedinizin bağırsak yolunu tıkayabilir ve ölümcül bir tehdit oluşturabilir. Tüy yumaklarının tehlike oluşturmasını önleyecek tavsiyeleri sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sıklıkla fazla titiz olduğu için sürekli yalandığını gördüğünüz kediniz, biraz endişeli bir halde başını öne uzatarak birtakım garip sesler çıkararak öğürmeye başlayabilir ve uzun bir boru gibi, mamayla da karışık bir kıl topağı çıkarabilir. Bazen mutfak zemininizin ortasında ya da halınızın ortasında - bir trikobezoar görebilirsiniz. Bu genellikle kıl yumağı olarak adlandırılan, sindirilmemiş bir tomar tüydür. Terime rağmen, deforme olmuş tüy yumakları genellikle yuvarlak değildir. Genellikle ince ve silindiriktirler, bir toptan ziyade puro veya sosis şeklindedirler, kıl yumağına bu uzatılmış şekli, içinde geliştiği veya içinden geçtiği dar yemek borusu (özofagus) tarafından verilir. Bununla birlikte, midede kalan bir tüy yumağı ise genellikle yuvarlak olur ve "bir sünger veya kıvrılmış bir çorap gibi" görülebilir. Regürgitasyonla çıkartılan kıl yumaklarının boyutları değişkendir; genellikle kıl yumakları ortalama 2 cm uzunluğunda olmasına rağmen, 10 cm uzunluğunda ve 2-3 cm kalınlığında olabilirler. Renk, esas olarak kedinin kürkünün rengidir. Ancak renk, mamanın rengi ile koyulaşabilir veya mide salgıları ile beyazımsı köpüklü veya safra ile bulaşık yeşilimsi olabilir. Dışarı atılan madde tipik olarak hoş olmayan ama tolere edilebilir bir kokuya sahip olacaktır. Potansiyel tehlikeler Tüy Topları, normal bir alışkanlığın tatsız yan ürünüdür. Kediniz kendi kendini yalarken, bol miktarda gevşek kılları yutar. Bunun nedeni, dilinin yüzeyini pürüzlendiren küçük geriye eğimli çıkıntıların (papilla) tüyü boğazından aşağı ve midesine itmesidir. Ne yazık ki, kılın ana yapısal bileşeni - keratin adı verilen sert, çözülmeyen bir protein maddesidir ve sindirilemez. Yutulan tüylerin çoğu, hayvanın sindirim sisteminden geçerek dışkı ile bozulmadan atılabilirken, bir kısmı midede kalır ve yavaş yavaş nemli bir yığın olan tüy yumağı şeklinde birikir. Genellikle bir kedinin bir veya iki haftada bir tüy yumağı kusması alışılmadık bir durum değildir. Bununla birlikte, keçeleşmiş bir tüy demeti, yemek borusundan mideye veya mideden bağırsak sistemine giden dar sfinkterlerden geçemeyecek kadar büyürse, ciddi bir sağlık tehdidi oluşturabilir. Bir başka tehdit de, ince bağırsağa geçmeyi ve oraya sıkıca yerleşmeyi başaran bir kıl yumağı olabilir. Bu, "alışılmadık bir durum" değildir, ama "gerçekleştiğinde çok ciddidir. Cerrahi müdahale olmazsa ciddi sorunlara yol açabilir. " Tıkanıklığın Giderilmesi Eğer bir veya iki günden fazla yemek yemeyi reddeden veya tekrarlayan öğürmelerle tüy yumağı çıkaramayan veya gerçek kusma atakları geçiren bir kediniz varsa, gecikmeden bir veteriner tarafından muayene edilmesi gerektiğini tavsiye ediyoruz. Sık olarak yapılan bu öğürmelerin tüy yumaklarıyla hiçbir ilgisi olmayabilir. Bunun yerine başka bir gastrointestinal problemin veya astım gibi bir solunum rahatsızlığının işareti olabilir ve bu durumda tedavi farklı ve gerekli olabilir. Bağırsak tıkanıklığının teşhisi fiziksel muayene, kan tahlilleri, röntgen, ultrason ve hayvanın tüy yumağı kusması ile ilgili hikayesi ile konulabilir. Bir tıkanıklık tespit edilirse, tüy yumağını çıkarmak için ameliyat gerekebilir. Bununla birlikte, daha sık olarak, ilk olarak tedavide tüy yumağını sindirim sistemi boyunca hareket ettirmek için bağırsak kayganlaştırıcıları ve hairball malt olarak adlandırılan macunlar kullanılabilir, ayrıca hekiminiz destek tedavi için uygun ilaçları ve/veya serumu da tedaviye ekleyebilir. Sağlıklı ve sevgi dolu günler dileriz..
Diyare (ishal) nedir? Diyare şekilsiz veya gevşek dışkıyı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Genellikle dışkılama miktarı ve sıklığı artmıştır. Bağırsak kanalından fekal içerik hızla geçerken; su, besin maddeleri ve elektrolitlerin emilimi azalır. Diyare bir hastalık değil, bir çok farklı hastalığın bir belirtisidir. Altta yatan sebebe bağlı olarak bazen tek belirti ishal olurken, bazen de daha belirgin ve ciddi diğer belirtilerde tabloya eşlik edebilir. Kedimin ishal olduğunu nasıl anlarım? Eğer iyi bir tuvalet eğitimi olan kediniz birden evin içine değişik yerlere kakasını yapmaya başlarsa ve dışkısı şekilsiz ve sulu ise ishal olduğu kesindir. Ancak kediniz kakasını tuvalet kabına yapıyor ve kakasını kumuyla örtüyor olabilir veya dışarıya giren çıkan bir kedidir ve dışkısını dışarıda yaptığı için siz görmüyor olabilirsiniz. Böyle bir durumda ishali farkedemeyebilirsiniz. Uzun tüylü kedilerde kedinizin arka tarafındaki tüylerin kirlenmesi veya kötü kokması diyarenin bir belirtisi olabilir. Kedilerde bazen dışkı kıvamı başka sebeplere bağlı olarak geçici bir süre değişebilir. Bu normal bir durum olarak kabul edilebilir, eğer yeni bir gıda değişimi yaptıysanız ve başka bir belirti yoksa bu durum bir süre içerisinde düzelebilir. Ancak bir iki günden fazla süren sulu veya yarı sulu bir dışkı yapan kediniz için mutlaka veteriner hekiminizle irtibata geçmelisiniz. Eğer kediniz ishalin yanısıra başka sistemik belirtiler de gösteriyor ise (kusma, yüksek ateş, halsizlik gibi) ACİL olarak beklemeden veteriner hekiminize ulaşmalısınız! Eğer birden fazla kediniz varsa hangi kedinin ishal olduğunu, ya da diğerlerinde de dışkısı bozulan olup olmadığını anlamak da önemlidir. İshalin genel olarak sebepleri nelerdir? İshalin kendisi bir hastalık değildir ve bir veya birden fazla nedenden kaynaklanan bir duruma bağlı olarak gelişebilir. İSHAL En basit anlatımla gastro-intestinal sistemde (mide bağırsak kanalında) bir veya daha fazla bölgenin bir yangısıdır/enflamasyonudur. Mide bağırsak kanalı; ağızdan başlayıp anüsde sonlanan bir boru sitemidir ve enfeksiyöz etkenler örneğin, bakteri, virüs, coccidia, bağırsak parazitleri ve toksinleri enfeksiyoz olmayan irritasyon yaratan etkenler örneğin kimyasal maddeler, toksik (zehirli) bitkiler gastro intestinal kanalda yangıya (enflamasyona) neden olurken, bazı yiyecekler, diyette (mamada) bulunan alerjik etki yaratan proteinler de (gıda intoleransı veya allerjisi) ishalin gelişmesinde rol oynayan yaygın sebepler arasındadır. Özellikle orta ve ileri yaşlarda, geçmeyen ve uzun süre devam eden kilo kaybı veya iştahsızlıkla beraber seyreden ishal varsa, mutlaka altta yatan sebebin araştırılması gerekir. İshalin sebebi nasıl tespit edilir? Veteriner hekime gidildiğinde kronolojik olarak olayın nasıl başladığı, kaç gündür devam ettiği, kedinin diyeti, yapıldı ise diyet değişikliği ve değişim süresi, dışarıdan birşey yiyip yemediği, ödül ve mama markası gibi beslenme alışkanlıklarının bilinmesi, bunun yanısıra dışkının şekli, kıvamı, sıkılığı ve miktarı, içerikte kan ve/veya mukus (sümüksü bir yapı) olup olmadığı, dışkının kokusu rengi ve içeriği, ayrıca evde başka hayvan olup olmadığı, onların sağlık durumu gibi ilk başta önemsiz gibi görünen tüm detayların mutlaka hasta sahibi tarafından ayrıntılı olarak hekime iletilmesi ve çekilen dışkı resimleri varsa gösterilmesi gereklidir. Kilo kaybı, iştahsızlık, kusma veya kullandığı bir ilaç, geçirdiği hastalıklar, yaşam şekli, eve yeni gelen kedi veya köpek olup olmadığı, evde bu durumdan etkilenen birey, çocuk olup olmadığı, paraziter tedavi kayıtları varsa diğer belirtilerle beraber mutlaka aktarılmalıdır. Veteriner hekiminiz öncelikle sizden taze bir dışkı örneği isteyecek ve paraziter açıdan riskleri ekarte etmek için dışkı muayenesini yapacaktır. Gerekli durumlarda dışkı numunesi uygun değilse yeni örnek istenebilir veya tahliller tekrarlanabilir. Dışkı muayenesinın yanında hekiminiz tam bir fiziksel muayene yaparak ve gerekli soruları sorarak allta yatan nedeni anlamak isteyecektir. Hayvanın yaşı, hayvan sahibinden alınan öykü gibi ilk bilgilerin ışığı altında hekiminiz karar verecek ve bir başlangıç tedavisi planlayacaktır. İshal öyküsü ile gelen bir kediden tam bir dışkı analizinin yanısıra, diğer klinik belirtilerin göstergesinde bazı ekstra testler de istenebilir, tam kan tahlili, biyokimyasal analizler ve röntgen gibi. Eğer orta dereceli bir klinik tablo varsa, bazı testler hekiminiz tarafından ertelenebilir ancak hastanın durumu ve ilerleyen günlerde başlangıç tedavisine yanıt alınamıyorsa veya hali hazırda kedinizin durumu aciliyet gerektiriyorsa, rektal ve fekal örnekleme yapılabilir, uygun şekilde alınan swap’ın (sürüntü) incelenmesi, bazı viral veya bakteriyolojik tahlillerin yapılması veya ileri görüntüleme teknikleri, endoskopi ve biyopsi gibi teşhis için gerekli diğer adımlara geçilmesi istenebilir. Veteriner hekiminiz gerekli adımları atıp kedinizin neden ishal olduğunu tespit ettikten sonra, uygun medikal müdahaleyi, diyet düzenlemesini ve bozulan bağırsak florasını düzenleyen bir reçeteyi sizinle paylaşacak ve gelişmeleri takip ederek gerekli durumlarda kedinizi muayene edecektir. Kedilerin ve köpeklerin aynı insanlarda olduğu gibi yaşam süreleri boyunca sindirim sistemini etkileyen birçok neden olduğunu unutmamalısınız. Sindirim sitemi organları içerisinde yer alan karaciğer, pankreas hatta böbrekler; bozuk olan bağırsak sisteminden olumsuz yönde etkilenen, bazen de bu sitemde belirtilere neden olan hayati organlardır. Yaşam sürelerinin insanlara göre kısa olması, belirtileri gizlemeleri ve ufak vücut yapıları dolayısı ile su, elektrolit ve besin maddelerinin kaybı ani veya uzun vadede onarımı güç hayati risklere neden olabilir. Yukarıda bahsettiğimiz belirtileri gösteren petlerinizin vakit geçirmeden alması gereken tıbbi desteği almasını sağlayın. Veteriner Hekim Dr. Emel Başaran
Diyaliz Akut Böbrek yetmezliklerinde (ARF) altta yatan sebebe bakılmaksızın peritoneal dializ veya hemodiyaliz gerekebilir. Çok yaygın olmasa da veteriner hekimlikte bu tip yöntemlerle tedavi artık yapılabilmektedir. Ancak bu tarz girişimlere karar vermeden önce hasta sahibi konu ile ilgili bilgilendirilmeli ve temel endikasyonlar ve kontraendikasyonlar açıklanmalıdır. Dializ; azotemi (üre)’nin düşürülmesi, ciddi derecedeki elektrolit dengesizliklerinin düzeltilmesi, asit-baz denge bozukluğunun ve/veya overhidrasyonun (aşırı sıvı yüklenmesinin) düzeltilmesi için tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Ayrıca intoksikasyonlara (ilaç veya toksin zehirlenmesi) bağlı Akut Böbrek Yetmezliği (ARF) veya idrar yollarında tıkanıklık (operasyona alınması gereken hastalarda değerleri düzeltebilmek adına) veya son dönem böbrek yetmezliğinde (CRF) medikal tedaviye yanıt alınamadığı durumlarda, renal transplantasyona (böbrek nakline) uygun hastayı organ nakline hazırlamak için stabilize etme durumu söz konusu olduğunda uygulanabilir. Hemodiyaliz ve peritoneal diyaliz veteriner hekimlikte on yıldan fazla süredir kullanılmaktadır. Renal Transplantasyon (Böbrek Nakli) İlk başarılı böbrek nakli 1987 yılında USA California Davis üniversitesinde Dr. Clare Gregory tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu zamandan itibaren dünyanın değişik bölgelerinde kronik böbrek yetmezliğinde böbrek nakli yöntemi ilgili merkezlerde yapılmaktadır. Hasta sahiplerinin bu yöntemin bir tedavi yöntemi olmadığını anlaması gerekmektedir. Bu nakil ile elde edilmek istenen amaç, kalan hayatın kalitesini arttırmak ve aksi takdirde yaşamın mümkün olmadığıdır. Transplantasyona karar verilebilmesi için geri döndürülemeyen ARF (Akut Böbrek Yetmezliği) veya erken dönem CRF (Kronik Böbrek Yetmezliği) dekompenzasyonun (yetmezliğin) gelişmesinden önce olmalıdır. Genel durumu bozulmuş olmamalı ve devam eden başka bir hastalığının da olmaması gerekmektedir. Ayrıca belirgin kardiyak hastalığı olan, FELV, FIV, Üriner sistem problemi, diabeti olan veya kontrol altında tutulamayan bir hypertroidi olan veya neoplazisi olan hastalar transplantasyon için uygun olmayan adaylardır. Kedilerin ayrıca tedaviye uyumlu bir karakter içermesi ve çok hırçın olmaması da önemlidir. Bu konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler internet üzerinden uygun linklerden edinilebilir. Kök Hücre Tedavisi Kök hücre tedavisi, zarar görmüş veya hasar almış normal vücut hücrelerinin yenilenme kabiliyeti ve kapasitesini arttırmak için onları uyaran, hücrenin ilk oluşum aşamasında daha doku hücreleri olarak ayrışıp, özel kimliklerine erişmeden önce, hücrenin en ilk ve doğal hali olan aşamasında esas alınan ve birincil yapısından gelen “kök hücre”lerden yararlanılan bir tedavi şeklidir. Adı da üstünde bahsi geçen bu hücreler, “hücrelerin tanrısı” da olarak nitelendirilebilir. Herhangi bir spesifik yapısına daha kavuşmadan önceki aşamada bulunan (örn: bir böbrek veya karaciğer hücresi olmadan önceki evre), uzun süreli olarak kendi kendine yenilenebilen bir yapıda olan hücre özleridir. Yetişkin kök hücreler farklı şekillerde, farklı dokulardan elde edilebilir. Sadece embriyonik kökenli kök hücrelerin üretilmesi etik açıdan uygun olmayan bir durumdur. Mezenşimal kök hücreler, yetişkin kök hücrelerinin en çok kullanılan şekillerinden biridir ve multipotent olarak ayrılabilir. Bunlar başka hücrelere dönüşebilir fakat her doku tipine uygun olarak dönüşmeyebilirler. Mezenşimal kök hücreler, vücudun herhangi bir hücresinden edinilebilirler. Yaygın olarak yağ doku ve kemik iliği dokularından elde edilirler. Bununla beraber bu konuda çalışmalar hala devam etmekte olup, geliştirilmektedir. Kök hücreler, otolog olarak hastanın kendi hücrelerinden elde edilebilir. Veyahut; sağlıklı bir donörden alınacak hücrelerden allojenik yolla elde edilebilmektedir. Allojenik terapinin de en az otolog kadar yararlı olduğu düşünülmektedir. Çünkü bu hücreler immun sistem tarafından ayrıcalıklı etki yaratarak immun sistemi uyarmamak üzere ayrıcalıklıdırlar. Fakat otolog hücrelerin sistemde daha uzun süre kaldığı ve daha uzun etkili olduğu bilinmektedir. Genç hayvanlardan alınan örnekler ise, daha uzun yaşama kapasitesine ve daha yoğun olarak üreme-çoğalma kapasitesine sahip olabilmektedir. Teropatik skalasının yüksek olmasından dolayı özellikle geriatrik (yaşlı) hastalarda genç donörlerin kullanılması bir artı yön olarak düşünülmelidir. Fakat hastalığının yani böbrek yetmezliğinin ileri aşamasında bulunan hastalarımızda hücre yenilenmesinin çok yavaş ve kalitesiz olmasından dolayı, otolog - böbrek içi mezenşimal kök hücre uygulamalarının işe yarama oranı ve beklentisinin yüksek olması beklenemez. Kök hücreleri en iyi elde edebileceğimiz yerler adipoz dokular yani yağ dokusu ile kemik iliği hücreleridir. Çünkü bu hücreler kolayca diğer organlara modifiye olmakta ve uyum sağlamaktadır. Örneğin; yağ hücrelerine, kıkırdak hücrelerine, kemik hücrelerine dönüşebilmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda, kök hücre tedavisinin böbrekler üzerinde koruyucu etkisi olduğunu; böbrek içi iltihaplanma ve infiltrasyonları, fibroz dokuları ve glomerular sklerosisi azaltmada etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Kök hücre tedavisinden sonra hastalarda genel klinik durumunun iyiye gittiği ve kilosunun, kreatin-BUN-kan basıncı ve hematokrit değerleri düzeylerinde düzelme olduğu gözlenmiştir. Ayrıca VEGF’e (vasküler endotelial büyüme faktörü) etki ederek vasküler sistemin sağlamlaşmasında olumlu etkisi olur. Bağışıklık sistem hücrelerini olumlu yönde uyararak hücre ve doku yenilenmesine katkıda bulunur. Tekrarlanan kök hücre uygulamaları, tek doz uygulamaya nazaran daha etkili olduğu kanıtlanmıştır. Birçok değişik yolla kök hücre uygulaması yapılmaktadır. Bunlardan örnek vermek gerekirse - intraparanşimal (doku içi), eklem içi, damar içi uygulamaların daha etkili olduğu öngörülmektedir. Çalışmalar sonrasında net bilgilerin olmamasının ve net bir kanıya varılmamasının nedeni; fareler üstünde yapılan deneylere göre varılan sonuçlar dolayısıyladır. Deneylerde sağlıklı farelerin her birinin böbreklerinin 5/6’sının çıkartılması ve üstünden fazla zaman geçmeden mezenşimal kök hücre uygulamasının başlanması sonucunda veriler elde edilmiştir. Bunun sonucunda böbrek yetmezliklerinin hangi aşamada tanıya varılması ve çok ilerlemiş vakalarda, artık böbreklerin işlevini tamamen yitirmesine yakın bir konumda iken başlanacak olan kök hücre terapisinin ne kadar olumlu katkı sağlayacağı konusunda herhangi bir fikir birliğine varılmamıştır. Köpekler üzerinde böbrek yetmezliğine katkısı açısından herhangi bir deneme yapılmamıştır. Alınan veriler sadece kediler üstünde yapılan deneylerden gelmektedir. Kediler üstünde yapılan deneylerde 6 kedi üstünde uygulanmıştır. İleri seviye böbrek yetmezliği olan kediler seçilmiştir. Fakat bu terapinin olumsuz yanları; uygulamanın böbrek içine yapılması gerektiği ve bu uygulama sırasında sedasyon gerektiği için klinik kullanımı açısından kullanışlı ve efektif olduğu düşünülmemektedir. Özellikle sedasyon riskleri, yaşlı hayvanlarda oluşan olumsuz sonuçlar ve kötüleşen böbrek değerlerini değerlendirirsek, kök hücre tedavisi bu vakaların aleyhinde bir sonuç verecektir. Son yapılan çalışmalarda kan işeme şikayeti ile gelen bir sağlıklı kediye intrarenal amniyotik sıvı kökenli (allojenik) kök hücre tedavisi uygulanmıştır ve bu prosedürün klinik açıdan kullanıma pek de uygun olmadığı kaanatine varılmıştır. Ayrıca yapılan çalışmalarda IV şekilde dondurularak saklanan kök hücrelerden yapılan kök hücre terapisi gören kedilerin 2 haftalık bir çalışma sonucunda serum kreatin düzeylerinde belirgin bir düşüş görülmüştür. Fakat bir yandan da klinik olarak iyileşme göstermemişlerdir ve bu sonuçlar yalnızca laboratuvar kısmında kalmıştır. Yani kreatin düşüş oranının klinik hiçbir yansıması gözlemlenmemiştir. Bu terapinin yan etkilerinden bahsetmek gerekirse kusma ve solunum sayısında ve eforunda artma şeklinde bahsedebiliriz. Anlık yüksek doz dondurulmuş kök hücre terapisinden; yan etkilerinden ve riskinden dolayı kaçınılması gerekmektedir. Bu tedavinin immunmodülatör (bağışıklığı düzenleme) kapasitesi daha tam olarak araştırılmamıştır ve yapılan araştırmalar sadece yüzeysel düzeyde kalmakta, beraberinde soru işaretleriyle birlikte gelmektedir. Veteriner hekimlikteki yeri ise böbrek fonksiyonlarındaki küçük gelişmelerden ibarettir. Günümüzde bu tedavinin işe yarama durumu daha deneyimlenmemiş ve dolayısıyla kanıtlanmamıştır. Araştırmalar günümüzde devam etmektedir. Diğer bir yandan ise her canlının yaşam ömrü aslına bakarsanız hücrelerinin yaşam ömrünü yansıtmaktadır. Ölümsüzlüğün mümkün olmaması gibi, kök hücre tedavisini de kurtarıcı ve tamamen çözüm tedavi olarak düşünülmemeli, palyatif (geçici) açıdan ve hayvanlarımızın refahını sağlamak açısından; hasta sahibinin isteği üzerine kronik böbrek yetmezliği vakalarında denemek isteyebileceği ve herhangi bir bilimsel kesin kanıta dayanmayan yeni bir araştırma-geliştirme aşamasındaki destek tedavi yöntemlerinden biridir. İlgili yazılar: Kedilerde Akut Böbrek Yetmezliğine Genel Bakış Kedilerde Kronik Böbrek Hastalığı
Kronik böbrek hastalığı (KBH / CKD-Cronic Kidney Disease); zaman içinde böbrek fonksiyonlarının kalıcı bir şekilde kaybolması ile oluşur. Sağlıklı böbrekler, özellikle kanı filtrelemek ve zararlı maddeleri idrar ile atmak gibi birçok önemli işlevi yerine getirir, bu nedenle böbrek fonksiyonu ile ilgili problemler bir kedi için çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir. Klinik Bulgular KBH'li kedilerde, normalde böbrekler tarafından süzülen kan dolaşımındaki atık ürünlerin ve diğer bileşiklerin vücutta birikmesi söz konusudur. Bu biriken toksik ürünler kedilerin hasta hissetmesine neden olur; bunun sonucunda halsizlik, iştahsızlık ile zamanla kilo kayıpları ile karşılaşılır. Ayrıca idrarlarını uygun şekilde konsantre etme yeteneğini kaybedebilirler ve sonuç olarak daha fazla miktarda idrar yaparlar ve telafi etmek için daha fazla su içebilirler. İdrarlarıyla atılan protein ve vitaminlerin kaybı; metabolizmanın bozulmasına ve kaslarınının erimesine, kedinin zayıf ve cildinin kuru, tüylerinin mat ve sağlıksız görünmesine neden olur. Ayrıca; gözler, beyin ve kalp dahil olmak üzere bir dizi önemli sistemin işlevini etkileyebilecek yüksek kan basıncı (hipertansiyon) şekillenebilir. Yüksek kan basıncı da halsizlik ve uyuşukluk gibi belirtilere yol açar. KBH'li kedilerde uyuşukluğun bir başka nedeni, kanlarında asit birikmesidir. KBH'li kedilerin böbrekleri, bu bileşikleri uygun şekilde atamayabilir, bu da etkilenen kedilerin, vücuttaki çeşitli organ sistemlerinin işlevini önemli ölçüde etkileyebilecek bir durum olan kan asidifikasyonuna veya asidoza eğilimli hale getirebilir (asit seviyesinin artması). Böbrekler ayrıca kırmızı kan hücrelerinin üretimini sağlayan eritropoetin hormonunun üretilmesinden sorumludur. Bozulan böbrek yapısı yüzünden bu hormon üretiminin aksaması sonucunda KBH kedilerde zamanla anemi şekillenir. Kanlarındaki kırmızı kan hücrelerinin konsantrasyonunun azalması sonucunda kedilerin diş etlerinin soluk pembe görünmesine veya ciddi durumlarda beyazımsı renge bürünmesine ve ileri derece halsizliğe ve iştahsızlığa neden olur. Teşhis Böbrek fonksiyonunu değerlendirmek için, genellikle sağlıklı böbreklerin normal olarak filtrelediği atık ürünlerin ve diğer bileşenlerin konsantrasyonlarını değerlendirmek için kan testlerine ve idrar analizine başvurulur. Kan testleri ile öncelikle iki önemli atık ürünün konsantrasyonunu belirlenir: kan üre azotu (BUN) ve kreatinin (Cr), ancak kreatinin genellikle böbrek fonksiyonunun daha spesifik bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu bileşiklerin kedinizin kanındaki konsantrasyonundaki artış, böbreklerinin düzgün çalışmadığını gösterebilir, ancak bu değerler bir dizi faktör ışığında yorumlanmalıdır. Diğer kan bileşenlerinin konsantrasyonları, elektrolitler (sodium ve potasyum), kalsiyum fosfor, tam kan (özellikle kırmızı kan hücreleri ve proteinlerin oranları) KBH’nin evresini belirlemede önemlidir. Son zamanlarda, protein metabolizmasının bir atık ürünü olan “simetrik dimetil arginin” (SDMA) konsantrasyonunu ölçen yeni bir test, kronik böbrek hastalığını daha önce mevcut olan testlerden daha erken tespit etmek için bir yöntem olarak kullanılmaya başlamış olmakla beraber, SDMA’nın yorumlanması da yine bir takım faktörlerin beraberinde değerlendirilmesi ile mümkündür. SDMA testi ile KBH'li kediler için daha uzun ve daha kaliteli yaşamlar için umut sağlayabileceklerini gösteren çalışmalar halen devam etmekte ve veriler uzmanlarca değerlendirilmektedir. Idrar analizi ile kedinizin idrar konsantrasyonu, pH'ı ve genel olarak kedi idrarında bulunmaması gereken protein, kan hücreleri, bakteriler ve diğer hücrelerin varlığı incelenir. Şüpheli KBH vakalarında idrar yolunun bakteriyel enfeksiyonu olasılığını dışlamak için idrar örneğinden kültür yapılması da önerilmektedir. KBH şüphesi olan bir kedinin değerlendirilmesinde yararlı olabilecek diğer çalışmalar arasında karın ultrasonu, radyografiler (X-ışınları) ve bazı durumlarda biyopsi alınıp örneklerinin mikroskopik değerlendirilmesi gerekebilir. KBH olan kedilerde hipertansiyon potansiyeli göz önüne alındığında, kan basıncının ölçülmesi de bu hastalık için tıbbi değerlendirmenin önemli bir parçasıdır. Tedavi KBH için kesin bir tedavi olmamasına rağmen, uygulanacak tedavi bu hastalığa sahip kedilerin yaşamlarını iyileştirebilir ve uzatabilir. Terapi, kan dolaşımında toksik atık ürünlerinin birikmesini en aza indirmeye, yeterli hidrasyonu (sıvı desteğini) sürdürmeye, elektrolit konsantrasyonundaki dengesizlikleri düzenlemeye, uygun beslenmeyi desteklemeye, kan basıncını kontrol etmeye ve böbrek hastalığının ilerlemesini yavaşlatmaya yöneliktir. Diyet değişikliği Diyet değişikliği, KBH tedavisinin önemli ve kanıtlanmış bir parçasıdır. Çalışmalar, protein, fosfor ve sodyum içeriği kısıtlanmış ve suda çözünür vitaminler, lif ve antioksidan konsantrasyonları yüksek olan terapötik diyetlerin CKD'li kedilerde yaşam süresini uzatabileceğini ve yaşam kalitesini arttırabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, birçok kedi terapötik diyetleri kabul etmekte zorlanır, bu nedenle sahipler sabırlı olmalı ve diyet değişikliğine sadık kalmalıdır. Terapötik bir diyete kademeli bir geçiş yapmak ve gıda sıcaklığını, dokusunu ve lezzetini dikkate almak önemlidir. Nispeten kısa süreler boyunca da yemek yemeyen kedilerde önemli sağlık problemleri gelişebilir, bu nedenle terapötik bir diyete geçiş sırasında yemek yediklerinde de emin olmak çok önemlidir. Hipertansiyonu kontrol etmek, idrarla atılan protein kaybını azaltmak ve anemiyi düzeltmeye yönelik terapötik yaklaşımlar bu koşulların geliştiği kedilerde önemli tedavi hedeflerdir. Hipertansiyon genellikle oral ilaçlarla kontrol edilir ve idrar protein kaybı da anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri ile tedavi edilebilir. KBH'li bir kedideki anemi, kırmızı kan hücresi üretimini uyaran eritropoietin (veya ilgili bileşiklerle) ile replasman tedavisi ile tedavi edilebilir. Bazı durumlarda, uygun donör kediden elde edilen kan kullanılarak normal kırmızı kan hücresi konsantrasyonlarını düzeltmek için kan transfüzyonları gerekli olabilir. Ayrıca iştah düzenleyici ilaçların yanısıra fosfat bağlayıcılar, potasyum takviyeleri, antioksidan takviyesi, alkalinizasyon tedavisi ve sıvıların intravenöz veya subkutan (doku içi veya deri altı) yoldan verilmesi dahil olmak üzere bir dizi başka tedavi, CKD'li kedilere yardımcı olma potansiyeline sahiptir. Yapılan tetkikler neticesinde veteriner hekiminiz uygun tedaviyi planlayabilir. İlgili yazılar: Kedilerde Akut Böbrek Yetmezliğine Genel Bakış Kedilerdeki Böbrek Hastalıklarının İleri Düzeyde Tedavi Yöntemleri
Akut böbrek yetmezliği (ARF-Acute Renal Failure), böbrek fonksiyonunda ani olarak oluşan düşüş yüzünden vücudun sıvı ve mineral dengesindeki değişiklikler ile kendini gösterir. ARF sonucunda ortaya çıkan değişiklikler, neredeyse tüm vücut sistemlerini etkiler. Böbrekler; kanı filtreler, metabolizmanın atık ürünlerini idrarla eleyerek dışarı atar. Böbrekler ayrıca, vücut sıvılarının hacmini ve bileşimini (mineral konsantrasyonları ve asit baz dengesi dahil) düzenler ve kırmızı kan hücrelerinin (eritropoietin) üretimini uyaran ve kalsiyum dengesini (kalsitriol) düzenleyen hormonlar üretir. Akut böbrek yetmezliği; toksik maddeler, böbreklere giden kan ve oksijen akışının azalması, enfeksiyonlar, böbreklerin tıkanması (pıhtı) ve rüptüre (yırtık, hasarlı) bir mesanenin neden olduğu idrar eliminasyonunun engellenmesi gibi durumlarda şekillenir. Akut böbrek yetmezliği her cins ve ırkda görülebilirse de, yaşlı hayvanların akut böbrek yetmezliği için daha büyük risk altında olduğu düşünülmektedir. Akut böbrek yetmezliği, etilen glikol içeren antifrizlere hayvanın maruziyeti nedeniyle sonbahar ve kış aylarında daha yaygındır. Gözetim olmadan dışarıda dolaşmasına izin verilen kediler, etilen glikole maruz kalma potansiyeline sahiptir. ARF belirtileri genellikle şiddetli olmasına rağmen, spesifik değildir. ARF çok ciddi bir durumdur ve maalesef yoğun bakım altında tutulan hastalarda bile ölümle sonuçlanabilir. Akut böbrek yetmezliği gelişen hayvanda şu belirtilerin bir kısmı veya birçoğu sebepe bağlı olarak şekillenebilir. Hafıza bulanıklığı, sersemlik Koordinasyon bozukluğu Azalan idrar üretimi İdrar yapmak için zorlanma veya idrar yapamama İştah kaybı Halsizlik Kusma Zayıflık Su tüketimi ve idrara çıkma değişiklikleri Kedilerde Akut Böbrek Yetmezliği Tanısı Veteriner hekiminiz hastalığın neden olabileceği durumları anlamak için bir takım sorular sorarak olasılıkları değerlendirmeye çalışacaktır. Antifreeze (antifriz) olasılığı, yakınlarda aldığı bir ilaç ve operasyon geçmişi veya evdeki toksik olabilecek bitkiler (örn zambaklar) veya insan ilaçlarının (örn ibuprofen) alınma olasılığı gibi soruların ardından akut böbrek yetmezliğini tanımak ve diğer hastalıkları dışlamak için bazı kan ve idrar testlerinin de yapılmasına, ultrason veya röntgenle karın içinin görüntülemesine karar verilebilir. Kedilerde Akut Böbrek (Böbrek) Yetmezliğinin Tedavisi ARF; yoğun tedavi gerektiren, hayatı tehdit eden ciddi bir durumdur. Tedavi, ARF'nin altında yatan nedenin mümkünse tanımlanması ve yaşamı tehdit eden sorunların düzeltilmesinden oluşur. İlgili yazılar: Kedilerde Kronik Böbrek Hastalığı Kedilerdeki Böbrek Hastalıklarının İleri Düzeyde Tedavi Yöntemleri
Yolculuktan önce...! Kediniz ile seyahat etmeden önce kedinizin mikroçiplendiğinden emin olun. Kedinizin pasaport/karnesi seyahatiniz süresince yanınızda bulunmalıdır. Kedinizin sağlığının, seyahate uygun koşullarda olduğundan emin olmak için veteriner hekiminizle seyahat öncesi iletişime geçmeyi ihmal etmeyin. Seyahat edeceğiniz taşımacılık firmalarının, konaklayacağınız yerlerin hayvanlarla ilgili şart ve koşullarını bildiğinizden ve evcil hayvanınız için rezervasyon yaptırdığınızdan emin olun. Bazı kediler (yavru, yaşlı ve ürkek/kaygılı kediler…), özellikle kısa burunlu cinsler; (İran, Himalaya ve Burmese kediler) ırk olarak kalp ve akciğer sorunlarına yatkınlık gösterebilirler… seyahat öncesi veteriner hekiminize danışmayı ihmal etmeyin. Olası yan etkileri minimuma indirmek adına seyahatinizden 7-10 gün önce rutin aşıların yapıldığından emin olun. Kediniz yavru ya da yetişkin olsun, herhangi bir seyahatten önce bir taşıma kutusu edinmek en olmazsa olmaz adımdır. Taşıma kutusunu seçerken, kedinizin içerisinde rahatça hareket edebilmesi (kalkması, dönmesi, kolayca önünü görebilmesi vs. gibi) gerektiğini göz önünde bulundurmalısınız. Kedinizin güvenliği ve konforunun yanı sıra taşıma firmalarının şart ve koşullarına göz önünde bulundurarak plastik taşıma kutuları veya yumuşak yüzeyli kafesler seçmekte yarar vardır. Kedinizi taşıma kutusuna nasıl alıştırırsınız? Kediniz büyük olasılıkla kutuya girmeyi ilk fırsatta veterinere gitmekle özdeşleştirecektir. Bu zor durumdan onu ve sizi kurtarmak adına kutuyu evinizin orta bir yerine koyun ve içerisine kedinizin sevdiği oyuncaklar veya yumuşak bir battaniye koyarak kutuyu, meraklı kediniz için ilgi çekici bir hale getirebilirsiniz. Kediniz taşıma kutusuna girmek istemediğinde ne yapmalı? Eğer kediniz tüm bu uğraşlarınıza rağmen inatçılık yapıyor ve taşıma kafesine girmiyorsa, kedinizi kucağınıza alarak ve kafesi ona göstermeyerek onu ters bir şekilde kutuya yerleştirin. Seyahat öncesi kedinizin stresini azaltmanız için veteriner hekiminiz size reçeteli veya bazı sakinleşmeye yardımcı ürün veya ilaçlar tavsiye edebilir. Kedinizin kutuya alışması ve bunu pozitif bir tecrübe olarak hatırlaması açısından, kedinizi her kafesle yolculuk sonraası kucağınıza alıp okşayabilir, sevdiği bir mamayla ödüllendirebilirsiniz. Araba ile Seyahat Kedinizi araba ile seyahat ederken kedinizi serbest bırakmamalısınız. Bu sizin ve onun güvenliği için çok önemlidir. Bu herhangi bir kazaya sebep olabileceği gibi cam veya kapıların açılması esnasında kediniz kaçıp kaybolabilir. Taşıma kutusunu fren anında sarsılmayacak bir yere koyduğunuzdan ve kutunun üzerini kapatan bir bavul veya örtü bulunmadığından emin olun. Bu hava sirkülasyonunu kısıtlar ve kedinizin çok sıcağa maruz kalmasını ve hava için çok mücadele etmesine sebep olur. Kedim neden seyahat sırasında değişik nefes alıyor? Kediler genelde araba ve uçak seyahatlerinde normalden daha fazla miyavlayar, dillerini dışarı çıkarır ve hızlı nefes alıp verirler. Bunu yapma sebepleri vücut ısılarının yükseldiği (strese bağlı veya sıcaklıkla ilgili olabilir) anlamına gelir ve bunu kendi vücut ısılarını düşürmek amacıyla yaparlar. Kedinizin düzenli olarak su içtiğinden emin olun. DİKKAT! Kedinizi asla bagaja koymayın! Kedinizi asla bagaja koymayın! Kedinizin düzenli olarak su içtiğinden emin olun. Kedinizi ne olursa olsun park halindeki bir arabada bırakmayın! Birkaç dakikalığına da olsa, camlar açık da olsa, arabadaki sıcaklık dışarıdaki sıcaklıktan daha yüksek olacaktır!! İPUÇLARI Taşıma kabının altını yumuşak bir battaniye veya sıvı emici bir örtüyle kaplamanı küçük kazaların üstesinden gelmeniz açısından faydalı olacaktır. Bu özellikle eklem rahatsızlığı bulunan yaşlı kedilerin konforu için önemlidir. Kediniz geçmişteki seyahatlerinizde stres yaşadıysa, seyahat öncesi veterinerinizle tekrar görüşmenizde fayda vardır. Otobüs veya Tren ile Yolculuk KARAYOLU TAŞIMA YÖNETMELİĞİ MADDE 38’E GÖRE, (6) Özel kafeslerinde kedi, köpek ve kuş gibi evcil hayvanlar bagaj taşımaya mahsus bölümlerde taşınabilir. Taşıtın içinde yolcularla birlikte canlı hayvan taşınamaz. Gerekli hallerde, yolcu alınmaksızın evcil hayvanların taşıtın içinde taşınabileceği özel sefer ve servisler düzenlenebilir. Bu fıkraya uymayan yetki belgesi sahiplerine 2 uyarma verilir. Sorun yaşamamak adına buradan ulaşabileceğiniz bu yasayı göz önünde bulundurmanızı tavsiye ediyoruz. Eğer kısa süreli bir tatile gidiyorsanız, kedinizi güvenilir birisine emanet etmeniz vs belki de daha iyi olacaktır. Ya da özel aracınızla gitmeniz... Sorun yaşamamak adına seyahat etmeden önce seçeceğiniz firmanın hayvan taşıma politikasını olduğuna ve bunu iyice değerlendirdiğinizden emin olun. Uçak ile Yolculuk Uçuştan bir süre önce mutlaka havayolunuz ile de şu konuları konuşup, kurallara uyduğunuzdan emin olun. Kafesin boyutları Kilo sınırlaması Her yolculuk öncesi veteriner hekiminizle mutlaka görüşüp dikkat etmeniz gerekenler hakkında bilgi alın. Uluslararası yolculuklarda da gideceğiniz ülkenin varsa karantina kuralları, istedikleri belgeler gibi kanunları araştırıp herşeyi öğrenip hazırladığınızdan emin olun. Seyahat Sonrası Yapılacaklar Seyahat sonrası stresi Yabancı yer stresi Gidecek yere ulaştığınızda, kedinizi kafesinden çıkarmadan önce camların ve kapıların kapalı olduğundan emin olun. İlk olarak kedinizi tek bir odaya alıştırmak, eve uyumunu arttırmak adına daha kolay bir adım olabilir. Kedinizin yolculuk stresinden kurtulması adına mama, su, yatak ve kumunu bulunduğu odada bulundurduğunuzda da kediniz kısa sürede yabancı yerde bulunma stresinden kurtulacaktır. Kedilerinizi yaklaşık bir hafta iç ortamda gözlemleyip, dışarı çıkması konusunda dikkatli olmanızı ve bir haftanın sonunda dışarı çıkmasını öneriyoruz.
Pankreas Ne Zaman Keşfedilmiştir? Tarihte ilk kez Herophilus M.Ö.300’lerde pankreası tanımlamış ve bundan yaklaşık 400 yıl kadar sonra, organ, Rufus tarafından "pankreas" olarak isimlendirilmiştir. Pankreas nasıl bir organdır? Kısaca ifade etmek gerekirse; pankreas hem iç salgı (Endokrin: örn. insülin) hem de dış salgı (Egzokrin: örn. amilaz, lipaz, tripsin...) yani sindirime yardımcı maddeler salgılar. Bu dış salgı içindeki maddeler inaktif formda olup, bağırsakta aktif hale geçerler ve yağ, şeker ile proteinlerin parçalanmasını sağlarlar. Pankreas bu işlevlerinin dışında ayrıca bikarbonat sentezinde görev alarak vücudun alkali ph dengesini düzenler yani vücudun genel asit-baz dengesini korumakla yükümlüdür. Çocuklarımızda özellikle belirli hastalık durumlarında bozulan bu dengenin yerine konmasında emeği büyüktür. Pankreatit nedir? Pankreatit akut (ani gelişen) ve kronik (uzun döneme yayılan) seyirli olmak üzere ikiye ayrılır. Akut ve kronik arasındaki ayrımı yapmamız klinik açıdan zor bir durumdur. Akut pankreatit belirtileri daha çabuk ilerlediğinden kroniğe kıyasla daha kısa sürede tanısına erişebildiğimiz söylenebilir. Akut ve kronik pankreatitin nedenleri de bazı durumlarda farklılaşabilmektedir. Akut pankreatitisin reversibl (iyileşme) oranı kronik pankreatitlere oranla gözle görülür derecede fazladır. Bu kurulu düzen pankreasın hastalık durumunda yani bahsettiğimiz akut pankreatitte; bu inaktif şekilde bulunan maddelerin bir şekilde daha pankreas içindeyken veya bir nedenle çevre dokulara ulaşarak aktif hale geçip pankreas dokularını sindirmesi ve buna karşı yaygın bir inflamasyonun gelişmesi ile başlayan; organizmada çeşitli komplikasyonlara yol açan bir hastalık tablosudur. Bu durum dokuları parçalamaya başlar. Akut pankreatit bu kontrol dışı dokuların parçalanması olayına karşı vücudun ortaya koyduğu savunma ve sonuçlarına verilen isimdir. Akut pankreatitis'de özellikle son yıllarda tripsin enziminin kalıtsal ve gelişimsel mutasyonlarından dolayı insanlarda belirgin bir artış gözlenmiştir. Aynı insanlarda olduğu gibi hayvanlarımızda da bu durumla sanılanın aksine sık karşılaştığımızı artık söyleyebiliriz. Kedi ve köpeklerde nedeni belirlenemeyen pankreatit vakaları insanlara oranla daha fazla görülmektedir. Hem düzenli kontrollerin aksatılmaması hem de hayvanlarımızda olan her davranış ve hareket değişikliğini kesinlikle göz ardı etmememiz gerektiğinin altını çizmemiz lazım. Özellikle karaciğer ve safra kesesi enfeksiyonları sonrası, safra taşları, inflamatuar bağırsak hastalıkları, verilen ilaçlar ve bazı besin maddeleri, kedilerin hepatik lipidosis'i yani karaciğer yağlanmaları gibi durumlar akut pankreatiti tetikleyen nedenlerden en belirginleridir. Kediler ve köpeklerde belirtiler sadece ufak farklılıklarla değişmektedir. Akut pankreatite bağlı ölümlerin büyük kısmı septik komplikasyonlara bağlıdır. Ayırıcı tanıda safra yolu hastalıklarının akut komplikasyonları, intestinal obstruksiyon diğer adıyla bağırsak tıkanmaları, bağırsak beslenme durumları, bağırsak iç içe geçmeleri veya iskemi (beslenememesi), içi boş organ perforasyonu ve peptik ülser hastalığı (mide ülserleri) unutulmamalıdır. Teşhisinde altın standart geliştirilememiştir ve acil bir durumda tanı oldukça güçleşebilir. Pankreatik amilaz ve lipaz ölçümü tanıda en başta gelen metoddur ancak bu enzimlerin spesifite ve sensitivitesi düşüktür. Hemogram - genel kan tablosu ve kanın biyokimyasal değerleri, pankreatik enzimlerin değişim kriterleri ultrasonografi altında pankreatik değişimler ve klinik tablo tanı kriterlerimizde önceliğimizdir. Hayvanımın pankreatit olduğunu nasıl anlarım? Akut vakalarda gelişen ağrı komplikasyonları özellikle tanıya gitmemiz için ışık tutan yollardan birini çizer. İlgisizlik, saklanma isteği, sürekli gözlerini yumarak tepkisizce oturma pozisyonunda uzun süre kalma, yeme ve tuvalet alışkanlıklarındaki değişiklikler göz ardı edilmemeli ve kesinlikle düzenli olarak kontrol edilmelidir. Nörolojik semptomlar, ilerleyen kilo kaybı, fazla su tüketimi ve fazla idrara çıkma, sarılık, vücut ısısında düşme, karın bölgesinde hassasiyet gibi durumlar da gözlenebilir. Genel olarak sindirim sistemini etkileyen durumlar gözlenir. Örn; iştahın kesilmesi, yemeğe isteğinin azalması, bulantı belirtileri veya şiddetli kusma ile seyreden süreçler, halsizlik, çevreye ve özellikle sevdiği şeylere ilgisizlik, inatçı olan ya da olmayan ishaller görülmektedir. Risk Faktörleri Kedi ve köpeklerde risk faktörleri değişmektedir. Genel olarak ırksal yatkınlıklar görülmektedir. Köpeklerde diabetis mellitus, hiperkortisolizm, hipotiroidizm, tümörler, travmalar, kolanjijitisler (safra kesesinin iltihaplanması), kanamalı hastalıklar, obezite, aşırı yağlı beslenme, vitamin ve minarellerden eksik beslenme, ağır travmatik operasyonlar pankreatit durumlarını tetikleyebilir. Özellikle pankreası etkileyen ilaç kullanımları (bazı kemoterapötikler, çeşitli otoimmun baskılayıcılar, hormonlar, bazı anestezikler, kortizon v.b.) köpeklerde büyük bir risk faktörü oluşturabilir ve bu ilaçların kullanımında dikkatli olunmalıdır; pankreatik değerler sürekli kontrol edilmelidir. Kedilerde ise; daha spesifik bir ayrım olmaksızın çoğu yaş skalasında ve durumlarda görülebilmektedir. Genellikle kolanjiohepatit (hem karaciğerin hem de safra kanallarının iltihaplanması) durumlarında, uzun süreli sıkça açlık durumlarında tetiklenen hepatik lipidosizlerde, inflamatuar bağırsak hastalıklarında, safra kanalı tıkanıklıklarında, neoplasi ve travma durumlarında tetiklenmektedir. Ayrıca kedilerin bilinen ve ülkemizde ayrıca tüm dünyada sıklıkla gördüğümüz viral hastalıkları büyük bir tehlike arz etmektedir. Özellikle kedilerin FIP hastalığı, toksoplazma gondii enfeksiyonu, herpesvirus gibi etkenler rol oynamaktadır. Toksik maddelerin de kazayla alınımı da pankreatit riski yaratır. Peki bu durumla nasıl başa çıkabiliriz? Tedavi edilebilir mi? Seçeneklerimiz nelerdir? Uzun süren uğraşlar sonucu tanıya ulaştığımız zaman, hasta sahibi olan sizler ve hekimleri olan bizler bu yorucu sürecin farkında olmalı ve kabullenmeliyiz. Özellikle pankreatit tedavisi uzun süren bir süreç olup, hem bizler hem sizler hem de çocuklarımız için yıpratıcı bir süreçtir. Ağrı yönetimini iyi yapıp, bu süreçte hastalarımızın refah düzeyini yüksek tutmaya çalışmaktayız. Bunun yanı sıra antibiyotik tedavisi ile birlikte semptomları gidermek için sıvı destek tedavileri, kusma önleyiciler, mide koruyucular, karaciğer ve böbrekler için çeşitli destek maddeleri, vitaminlerden yararlanmaktayız. Tanıya giden yolda pankreatitin sebebine bağlı olarak tedavi protokolü değişmekte olup, herhangi bir tümöral ve yetmezlik durumlarında farklı seçenekler de eklenmelidir. Diyet kontrolü yapılmalı, hayvanın asit-baz durumuna, kilo kontrolüne göre seçilmeli ve sıkı bir şekilde yönetilmelidir. Pankreasın iç organların ve vücut dengesinin bel kemiği olduğu asla unutulmamalı ve dikkatli bir şekilde kontrol edilip, her zaman bu konuda bilinçli bir şekilde hareket edilmelidir. Küçük canlarımızın sağlıcakla ve mutlu bir pankreasla kalması dileği ile... :)
Eğer kedinize sarılmayı seviyorsanız, artık bilim de sizin yanınızda. Kucağınızda rahat bir şekilde kıvrılıp yatmış bir kedinin sesinden daha rahatlatıcı bir ses var mıdır? Siz de hemfikirseniz, artık bilim de sizi destekliyor. Araştırmalar, mırlayan bir kedinin titreşimlerinin, sahiplerinin sağlığına çeşitli şekillerde faydalı olabileceğini kanıtladı. Ses Uygulaması San Diego, Nöroakustik Araştırma Merkezi direktörü Dr. Thompson, nöroakustik ve tedavi edici ses uygulamalarını araştırıyor. Ses, insan deneyimi için çok önemlidir ve sesler duygusal bir tepki yaratabilir - okyanusun sesi rahatlatıcı olabilir, ancak trafik sıkışıklığında korna çalan otomobillerin sesi aşırı derecede stresli olabilir. Bir kedinin mırlaması, 20-140 Hz aralığında titreşime sahiptir ve stres düzeylerini düşürmek de dahil olmak üzere birçok tedavi edici fayda sağlar. Bu titreşim, solunum güçlüğü olarak da bilinen, nefes darlığı semptomlarını azaltabilir. Kedinizin nefes darlığını da, onu okşayarak azaltabilirsiniz - kazan kazan durumu! Amerika Ulusal Tıp Kütüphanesi, mırlama sesinin kan basıncını düşürebileceğini söylüyor. Titreşimler enfeksiyon ve şişliklerin tedavisinde yardımcı olabilir. Bir çalışma, kedi sahiplerinin kalp krizi geçirme riskinin %40 oranında azaldığını, ancak bu durumun köpek sahipleri için söylenemeyeceğini tespit etti. Fiziksel Sağlığınıza da Yararları Var Bunlardan bazıları çok bariz şekilde görünebilir. Oturup bir kediyi okşamak, elbette rahatlatıcı bir eylemdir. Ancak bir kedinin mırlası daha da derin bir seviyede faydaya sahiptir. Yukarıda belirtilen titreşim frekansı, eklem ve tendon onarımında ve yaraların tedavisinde yardımcı olabilir. Bazı anekdot raporlarına göre, karnınızın üzerinde mırlayan bir kedi, PMS semptomlarınızı azaltabilir. Tedavide ses uygulaması, tarih boyunca farklı kültürlerde kullanılan bir yöntem olmuştur. Ses şifasını kullanan ilk bilinen insanlar Avustralya'daki Aborijinlerdir. Bunun için bir "didgeridoo" kullanıyorlardı - düşük titreşimler üretmek için üflenen uzun ve insan yapımı bir alet. Aborijin şifacılar, kabilelerinin hasta üyelerini iyileştirmek için ses terapisini kullanmaktadır. Bu sesler sadece kırık kemiklere ve kas yırtılmalarına yardımcı olmakla kalmayıp, zihinsel hastalıklarla mücadele eden bireylerde, düşünce ve iç dünyalarını rahatlatıp stabilize etmek için de yardımcı olmuştur. Kısaca, eğer kedinize sarılıp onu okşayarak rahatlamak için herhangi bir bahaneye ihtiyaç duyuyorsanız, şimdi meşru, bilimsel bir nedeniniz var. Yazar: Ruthie Darling | Kaynak
"İzmir'de yaşandı! Kediden bulaşan parazit gözlerini kör etti İzmir’de yaşayan iki genç kadının bir gözleri kedi dışkısında bulunduğu belirtilen bir parazit nedeniyle kör oldu." "Basında çıkan, çoğu abartılı ve gerçeği yansıtmayan haberler üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Konuya genel olarak yaklaşırken, kedi ve köpeklerden bizlere geçebilecek olan parazitler hakkında özet ve genel bilgi vermek istedim, yararlı olması dileği ile." Kedi ve köpeklerde bağırsaklarda yaşayan (özellikle yavru kedi ve köpeklerde) Askarit’lerden Toxocara canis ve Toxocara cati (alt türler), insanlara geçerse, yani parazitin yumurtası yanlışlıkla yutulursa, "larva migrans" denilen durum insanlarda şekillenebilir. Askaritler, insanda ergin bağırsak solucanı haline gelmez, ancak larva halinde kalır ve yerleştiği organda (beyin veya göz) problem yapabilir. Ancak bu parazit yumurtalarının insanlar için enfeksiyon oluşturması için uygun ortamda (ısı ve nem) ortalama 21 gün süre ile kalıp enfeksiyon yapabilme yetisi kazanması lazımdır. Ayrıca pire yumurtalarının yutulması ile gelişen parazitler de vardır (Cestod- Dıph. caninum). Pirelenen hayvanlarda ve insanlarda bu pire yumurtalarının yutulması halinde bağırsaklarda parazit oluşabilir. Bu durum, daha çok el yıkama alışkanlığı olmayan 5 yaş altı çocuklar için riskli olabilir. Zaten biz veteriner hekimler, yavru kedi ve köpeklere kliniklerimize başvurulduğu taktirde tüm iç ve dış parazitlere karşı %100 etkili, ruhsatlı ilaçlar vererek zoonozları (hayvanlardan insanlara geçebilen) engeller, öncelikle hayvan sahiplerini korumaya başlarız. Her gelen yavruya dışkı kontrolü yaparız ve olası paraziter etkenler uygun yöntemlerle tarafımızdan elimine edilirler. Genel olarak yavrular, iç parazitlere karşı, 6 aylık olana kadar, her ay düzenli olarak anti-paraziter tedaviye tabi tutulurlar. Hayatlarının diğer dönemlerinde de periyodik olarak da yine anti-paraziter ilaçlama ile veteriner hekimleri tarafından korunurlar. Pire-kene ilaçları her ay düzenli olarak tüm kedi ve köpeklere yapılmaktadır. İç parazitlere karşı koruma, eğer hayvanın yaşam koşulları aksini gerektirmiyorsa, genel olarak her 3 ayda bir geniş spektrumlu bir antiparaziterle yapılır. Ancak bir kedi veya köpek pirelenmişse artık farklı bir tedavi planı uygulanır ve iç paraziter uygulamalar en az 3 ay süreyle her ay yapılır. Kaldı ki evde yaşayan, avlanmayan ve çiğ et veya çiğ balık tüketmeyen kedi ve köpekler düzenli olarak veteriner hekimler tarafından kontrol altında olan, anti-paraziter tedavileri yapılan kedi ve köpekler; paraziter açıdan zoonoz riski taşımazlar. İnsanlarda Toxoplasma gondii ile enfeksiyon ise yine son konak olarak enfekte kedinin dışkısı ile bulaşık Toxoplasma gondii oositlerinin (yumurtalarının) direkt veya indirekt yolla alınması ile oluşur. Sağlıklı insanlar eğer etkeni alırlarsa, hafif bir nezle gibi enfeksiyonu atlatabilirler. Ülkemizde ve U.S.A’da yapılan araştırmalara göre toplumun %40'i aşagı yukarı bu enfeksiyona karşı pozitiftir. Yani toplumun büyük bir kısmı hayatlarının bir döneminde enfeksiyona uğramış ve bağışıklık kazanmıştır. Normal ergin insanlarda enfeksiyon sorun olmazken, immunsupress insanlarda (HIV, kemoterapi gören kanser hastaları vb) ve gebe olup hamileliginın ilk 3 ayinda, toxoplasma negatif bir kadında, eğer etken alınırsa, sorun oluşabilir. Bu tip bağışıklığı düşük insanlarda enfeksiyon ciddi seyrederken, gebe kadınlarda enfeksiyona bağlı olarak düşük olabilir veya doğan bebek özürlü olabilir. Toxoplasma’nın da kediden bulaşması icin (farzedelim ki, kedi pozitif ve dışkıyla oosit-yumurta- atıyor), dışkının dış ortamda en az 3 gün kalması lazım ki, yine enfeksiyon kabiliyeti kazansın. Eğer kedi dışkısını her gün atarsanız, yani kum kabını her gün temizlerseniz (gebeler eldiven giymeli) kedinizden size toxoplasma bulaşması söz konusu olmaz. Kuralına uygun olarak kum kabından dışkıyı atmak, kimseye zarar vermez. Ayrıca şu da önemlidir ki; kedi tüyünden oosit (yumurta) geçmez!!! Ancak, iyi yıkanmamış meyva sebze eğer bulaşıksa veya çiğ kıyma yerseniz de toxoplasmayla kolayca enfekte olabilirsiniz. Yine, evde beslediğiniz köpeğiniz de size dışarıdan kumlarda oynarken enfekte dışkıyla bulaşan tüyleri ile toxop oositi taşıyabilir. Kısaca hijyene dikkat etmelisiniz. Kediniz kesin olarak evde yaşıyorsa, risk nerdeyse yok gibidir aslında. Ayrıca bir kedinin toxoplasma gondiye karşı antikor geliştirmesi yani IgG seviyesinin pozitif olması da, mutlaka hasta olduğu ve sürekli oosit çıkartacağı anlamına da gelmez. Şüpheli kedilerin klinik olarak hastalık belirtisi göstermesi ve daha ileri tetkiklerin teşhisin kesinleşmesi için yapılması gerekir. Yurt dışında ve biz burada veteriner hekimler olarak kimseye kedilerini evden attırmıyoruz. Zoonoz olarak mantar enfeksiyonları veya başka hassas olunması gereken özel durumlar elbette vardır, ancak düzenli hekim kontrolünde olan hayvanlardan insanlara normal şartlarda hastalık geçmez diyebiliriz. Daha önce de söyledim. Bazı basın organları veya fikri olup bilgisi olmayan insanlar extrem olayları yalan yanlış sansasyon amaçlı kullanıyorlar. Hayatımızda yer alan tüm hayvan ve insanlardan, hatta çevremizden, hijyenik kurallara uymadığımız zaman her şeyi kapabiliriz. Sorumluluklarımız çift taraflı olarak devam etmelidir. Kontrol altındaki kedi ve köpekler gerçekten masumdur ve sahip oldukları ailelere, çocuklara, hasta, yaşlı insanlara, aslında topluma salt sevgi ve mutluluk veren, karşılık beklemeden sevgiyi öğreten, içimizdeki merhameti hatırlatan canlılardır. Selamlar, Dr. Emel Başaran Veteriner Hekim
1
2
3
4