Sitemizi kullanabilmeniz için tarayıcınızda javascriptlerin çalışmasına izin vermelisiniz. |
Kedilerde gastro intestinal hastalıklar (mide-bağırsak hastalıkları) Gastroenterit, gastrointestinal sistemin (mide ve bağırsaklar) iltihaplanmasıdır. Bakteriler, virüsler, parazitler, ilaçlar ve hatta yeni yiyeceklerden kaynaklanan enfeksiyondan kaynaklanabilir. Bu durum sıklıkla karın ağrısı, ishal, kusma ve diğer klinik belirtilere neden olur. Gastroenteritin klinik belirtileri nelerdir? Gastroenteritli kedilerin çoğunda aralıklı kusma ve ishal atakları olur. Kusmuk, özellikle mideyi boşalttıktan sonra köpüklü, sarımsı safra içerebilir. Birçok sahip, kedileri yemek yedikten veya içtikten sonra kusma girişimi veya öğürme gözlemlemektedir. Büyük miktarlarda ishal genellikle günde birkaç kez üretilir. İshal yumuşak püre kıvamında olabilir. Gastroenteritli kedilerin çoğunda aralıklı kusma ve ishal atakları olur. Pek çok kedi, karnının etrafından tutulduğunda hassasiyet gösterir veya midesini ve kalçasını ellemeye direnir. Gastroenteritten etkilenen kedilerin çoğu daha az aktif (uyuşuk) görünür, iştahı azalır ve saklanabilir. Düşük dereceli ateş de yaygındır. Kusma ve ishal 24 saatten fazla sürerse dehidrasyon hızla meydana gelebilir. Gastroenterit nasıl teşhis edilir? Gastroenterit, bir dışlama tanısıdır; bu, veteriner hekiminizin diğer olası nedenleri ortadan kaldırması veya ekarte etmesi gerektiği anlamına gelir. Dikkatli bir şekilde durumun sorgulanması, kusma, ishal ve uyuşukluğun nedenini bulmaya yönelik ilk adımdır. Kedinizin tıbbi geçmişindeki bazı kritik bilgiler şunları içerir: Kedinizin son 48 saat içinde yediği veya içtiği her şey Yeni yiyecekler, ikramlar veya ödüller Pestisitlere, ilaçlara, temizlik maddelerine veya benzer malzemelere yakın zamanda maruz kalma Yeni bir hayvanla veya kişiyle yakın zamanda beraber olma Önceki kusma ve ishal atakları (nedenleri ve tedavisi dahil) Son bir ay içinde herhangi bir hastalık göstergesi Kedinizin sahip olabileceği kronik hastalıklar Geçtiğimiz ay içinde verilen herhangi bir ilaç, vitamin veya takviye Veteriner hekiminiz tıbbi öyküyü aldıktan sonra kapsamlı bir fizik muayene yapacaktır. Veterineriniz dehidrasyon, karın ağrısı, hassasiyet, şişkinlik veya gaz, şişlikler ve diğer fiziksel anormalliklerin kanıtlarını arayacaktır. Kedinizin ateşi ve diğer hayati belirtileri (kalp ve solunum hızı) da kontrol edilecektir. Bu aşamada veterineriniz aşağıdakileri içeren teşhis testlerini önerebilir: Tam kan hücresi sayımı (CBC); dehidrasyon, anemi ve enfeksiyonun varlığını gösterir Serum kimyaları ve elektrolitleri; kusma ve ishalin neden olduğu organ sistemi anormalliklerini ve elektrolit dengesizliklerini tespit eder Dışkı testi; bağırsak parazitlerini tespit eder (örn. yuvarlak kurt, kancalı kurt, giardia) İdrar tahlili ; idrar yolu enfeksiyonlarını, böbrek hastalığını, dehidrasyonu ve diyabeti tespit eder Karın radyografileri (X-ışınları); mide veya bağırsak tıkanıklığını ve diğer anormallikleri gösterebilir. Karın ultrasonu; bağırsak tıkanıklıklarını, bazı kanserleri veya diğer anormallikleri arar Kedinizin semptomlarının şiddeti ve süresi, tıbbi geçmişi ve fizik muayenesi, veterinerinizin hangi testleri yapmayı seçeceğini belirleyecektir. Gastroenteritin bazı nedenleri nelerdir? Kedilerde kusma ve ishalin birçok nedeni vardır. Veteriner hekiminizin teşhis çalışması sırasında ekarte etmeye çalışacağı daha yaygın durumlardan bazıları şunlardır: Enfeksiyonlar (bakteriyel, viral, mantar veya paraziter) Yabancı cisimler (özellikle ip veya iplik) veya diğer nesneler İnvaginasyon (bağırsağın kendi içine doğru iç içe geçerek bağırsak tıkanıklığına neden olması) Tümörler/kanserler Zehirlenmeler/toksinler (örn. bitkiler, temizlik maddeleri) Endokrin hastalıkları (örneğin diyabet, hipertiroidizm) Pankreas, karaciğer veya böbrek hastalığı Bu, kedilerde kusma ve ishale neden olabilecek daha ciddi durumların yalnızca kısmi bir listesidir. Veteriner hekiminiz, kedinizin özel durumuna veya geçmişine bağlı olarak diğer olasılıkları tartışabilir. Gastroenterit nasıl tedavi edilir? Teşhis testlerinin sonuçları öğrenildikten ve klinik belirtilerin diğer nedenleri ortadan kaldırıldıktan sonra veteriner hekiminiz bir tedavi planı yazacaktır. Gastroenteritin temel tedavisi rehidrasyon ve kan elektrolit dengesinin (sodyum, potasyum ve klorür) yeniden sağlanmasından oluşur. Kedinizin dehidrasyon derecesine bağlı olarak bu sıvı takviyesi ağızdan, deri altından (deri altı) veya damar içi (IV) tedavi yoluyla verilebilir. "Gastroenteritin temel tedavisi rehidrasyon ve kan elektrolit dengesinin yeniden sağlanmasından oluşur..." Tıbbi tedavi ayrıca şunları içerebilir: Klinik belirtiler şiddetliyse veya tanı testleri bakteriyel bir enfeksiyonu gösteriyorsa antibiyotikler uygulanabilir. Kedinize kusma önleyici ilaçlar verilebilir. Mide ülserlerini önlemek için gastrointestinal koruyucular kullanılabilir. Tedavinin ilk aşamalarında yiyecekler 8-12 saat süreyle durdurulabilir ve daha sonra sindirilebilirliği yüksek, düşük besin içeren küçük, sık beslenmelerle yavaş yavaş yeniden verilebilir.
Gıda alerjisi nedir? Gıda alerjisi, bağışıklık sisteminin gıdada bulunan belirli bir proteine karşı geliştirdiği olumsuz reaksiyonu (alerjik reaksiyon) ifade eder. Kedilerde besin alerjilerinin oluşma mekanizmasının anlaşılması mümkün olsa da neden ortaya çıktığı bilinmemektedir. Neden bazı kedilerin gıda alerjisi geliştirdiği, bazılarının ise geliştirmediği henüz tam olarak belirlenmemiştir. Hangi gıdalar gıda alerjileriyle ilişkilidir? Kedilerde tipik olarak gıda alerjileriyle ilişkili gıdalar arasında sığır eti, balık, süt ürünleri ve tavuk bulunur. Bir kedinin alerji geliştirmeden önce bir gıda maddesine maruz kalmış olması gerekir. Bir kedinin uzun süre tükettiği bir madde, kedinin hayatının bir noktasında yine de alerjiye neden olabilir. Bir hayvan daha önce hiç maruz kalmadığı bir besine karşı alerji geliştiremez. Kedilerde besin alerjisinin risk faktörleri nelerdir? Besin alerjilerinde genetik yatkınlık önemli rol oynar. Gıda alerjileri sıklıkla atopi (solunum veya çevresel alerjiler) ile de ilişkilidir; birçok kedi hem gıda içeriklerine hem de çevresel alerjenlere tepki verir. Bir kedide üç aylıktan sonra herhangi bir zamanda gıda alerjileri gelişebilir. Erkek ve dişi kedilerin gıda alerjisi geliştirme olasılığı eşit derecede yüksektir. Kedilerde besin alerjisinin klinik belirtileri nelerdir? Alerjisi olan kedilerde sıklıkla kronik, yıl boyu kaşıntı ve cilt iltihabı görülür. Bu kaşıntı tipik olarak yüzü, kulakları, karnı, kasıkları, koltuk altlarını, bacakları ve patileri etkiler. Bu kediler o kadar kaşınırlar ki sıklıkla kendilerini fazla yalayarak, kaşıyarak veya kendilerini dişleyerek ciltlerinde ciddi travmalara (yaralar, sıyrıklar) ve tüy dökülmelerine neden olurlar. Etkilenen kedilerde hem ciltte hem de kulaklarda tekrarlayan enfeksiyonlar gelişebilir. Bazı kedilerde bu enfeksiyonlar gıda alerjisinin tek klinik belirtisi olabilir. Bazı durumlarda, gıda alerjisi olan kedilerde cilt semptomlarının yanı sıra kusma veya ishal gibi gastrointestinal belirtiler de gelişir. Bu kedilerde rektum çevresinde kaşıntı gelişebilir ve buna bağlı kabuklanmalar görülebilir. Besin alerjisi olan kedilerde ayrıca sık sık bağırsak hareketlerinde düzensizlikler olabilir veya dışkılama sırasında zorlanma görülebilir. Veteriner hekimler kedilerdeki gıda alerjisini nasıl teşhis ederler? Kedilerde gıda alerjilerinin teşhisinde en güvenilir test eliminasyon diyeti denemesidir. Bu test, kedinizin daha önce maruz kaldığı proteinleri içermeyen bir diyetle beslenmeyi içerir. Bu deneme en az sekiz ile 12 hafta sürecektir. Bir deneme diyeti aşağıdaki şekillerde olabilir: Protein moleküllerinin kedinizin bağışıklık sistemi tarafından tanınamayacak kadar küçük bir boyuta kadar parçalandığı veteriner hidrolize protein diyetleri Kedinizin önceki mamalarında mevcut olan herhangi bir ürünü içermeyen yeni veteriner protein diyeti Kedinizin önceki diyetlerinde bulunan hiçbir içeriği içermeyen, evde hazırlanmış yeni protein diyeti (bir veteriner beslenme uzmanı tarafından formüle edilmelidir) Veterineriniz, kedinizin ihtiyaçlarına özel en iyi seçeneği belirleyecektir. Kediniz eliminasyon diyeti denemesindeyken yalnızca veteriner hekiminizin önerdiği mamayı yemelidir. Deneme sırasında başka hiçbir ikramın, takviyenin veya yenilebilir ürünün verilmemesi çok önemlidir. Aile yemeklerinden sonra masadaki tabakları temizleme konusunda dikkatli olunmalıdır çünkü temiz bir tabağı yalamak bile yemek denemesinin sonuçlarını etkileyebilir. Kediniz deneme süresince yalnızca reçetede belirtilen mamayı, suyu ve reçeteli aromasız ilaçları tüketebilir. Eğer kedinizin alerji belirtileri mama denemesi sırasında düzelirse, bir sonraki adım mama denemesi yapmaktır. Bu, kedinizin eski mamasını yeniden tanıtmak anlamına gelir. Kedinizin semptomları yiyecek denemesiyle düzelir ve yiyecek mücadelesinden sonraki bir hafta içinde tekrar ortaya çıkarsa, kedinize kesin olarak gıda alerjisi teşhisi konmuştur. Gıda alerjileriyle ilişkili kronik kaşıntıya dış parazitler, bakteriyel enfeksiyon, mantar enfeksiyonu veya diğer alerjiler gibi başka durumlar da neden olabileceğinden, kedinizin derisindeki durumunun nedenlerini belirlemek için genellikle ek testler önerilir. Kedilerde besin alerjileri nasıl tedavi edilir? Besin alerjileri de diğer alerjiler gibi tedavi edilemez. Bunun yerine, alevlenmeleri tetikleyen bileşenlerden kaçınılarak yönetilirler. Kedinize gıda alerjisi teşhisi konduktan sonra, uzun süreli bakım için mama denemesi sırasında kullandığınız mamaya devam etmeyi seçebilirsiniz. Alternatif olarak, semptomlarınızı benzer şekilde hafifletecek farklı bir yiyecek bulmak için veterinerinizle birlikte çalışabilirsiniz. Her kedinin gıda alerjilerinin şiddeti farklılık gösterir. Bazı kediler, rahatsız edici bir alerjenin eser düzeylerine bile dramatik bir şekilde tepki verebilir ve dikkatli bir şekilde kontrol edilen hipoalerjenik gıdalara ihtiyaç duyabilir, diğer kediler ise daha yüksek bir toleransa sahip olabilir ve spesifik, yeni bir protein diyetinde başarılı olabilir.
Atopik dermatit nedir? Atopik dermatit (atopi), kedilerde cilt problemlerinin yaygın bir nedenidir. Alerjisi olan bir kedi, alerjik olduğu çevresel bir proteinle karşılaştığında cilt sorunlarına yol açacak bir reaksiyon başlatır. Teşhisteki zorluklar nedeniyle atopi görülme sıklığını tanımlamak zor olsa da, veteriner hekimler tarafından tedavi edilen kedilerin yaklaşık %10-15'ine atopi tanısı konur. Atopiye ne sebep olur? Atopili kediler genellikle insanları etkileyen aynı alerjenlere karşı alerjiktir: ağaç polenleri, çim polenleri, yabani otlar, küfler ve toz akarları. Bu alerjenler insanlarda göz sulanmasına ve burun akıntısına neden olurken, kediler bu alerjenlere farklı tepki verir ve sıklıkla cilt iltihabı geliştirir. Atopiye yatkın olan belirli köpek ırkları olmasına rağmen kedilerde bilinen herhangi bir cins yatkınlığı yoktur. Atopi her yaşta gelişebilir; altı aylıktan küçük ve 14 yaşına kadar olan tüm kedilerde atopi vakalarının varlığı rapor edilmiştir. Atopinin belirtileri nelerdir? Etkilenen kedilerde sıklıkla mevsimsel veya mevsimsel olmayan kronik veya tekrarlayan kaşıntı öyküsü bulunur. Atopili kedilerde ayrıca tekrarlayan cilt ve/veya kulak enfeksiyonu geçmişi de vardır. Çoğu durumda, etkilenen kediler o kadar kaşınırlar ki derilerinde ciddi travmalar yaratırlar. Etkilenen kedilerde ciddi çizikler veya sıyrıklar, yalanmış veya kümeler halinde yolunmuş geniş tüysüz alanlar ve kronik yalama ve iltihaplanma nedeniyle deride renk değişiklikleri kabuklanmalar olabilir. Atopi nasıl teşhis edilir? Öncelikle kedinizin kapsamlı bir fiziksel muayenesi yapılmalıdır. Veteriner hekiminiz ayrıca, durumu daha iyi sınıflandırabilmek için çeşitli sorular sorarak sorunun ne zaman ve nasıl başladığını tedavi için neler yapıldığını ne gibi uygulamalara yanıt verdiği gibi bazı bilgiler alacaktır. Fizik muayene ve öyküden sonra veteriner hekiminiz, kedinizin deri hastalığının nedeni olarak atopiden şüphelenmeye başlayabilir. Ancak ne yazık ki atopinin kesin bir testi yoktur. Bu bir dışlama tanısıdır, yani hekimler tanıya varmak için diğer benzer deri hastalıklarını ekarte etmek durumundadırlar. Atopi belirtileri diğer birçok cilt hastalığıyla aynıdır. Hekiminiz muhtemelen cilt parazitlerini (örneğin pireler, akarlar, bitler), bakteriyel cilt enfeksiyonlarını ve mantar gibi sekonder durumları dışlamak için testler yapacaktır. Ayrıca otoimmün deri hastalıklarını ve diğer olasılıkları dışlamak için biyopsiler yapılabilir. Yine kedinizin cilt sorunlarının kaynağı olarak gıda alerjisini dışlamak için bir gıda denemesi önerilebilir. "Atopi tanısına varmak için diğer benzer sonuç gösteren durumları dışlamak şarttır." Veteriner hekiminiz muhtemelen kedinizin genel sağlığını değerlendirmek için testler de yapacaktır. Bu testler, altta yatan tıbbi durumların dışlanmasına ve kedinizin ilaçlarla güvenli bir şekilde tedavi edilip edilemeyeceğinin belirlenmesine yardımcı olacaktır. Laboratuvar testleri tam kan hücresi sayımı (CBC), serum biyokimyasal profili ve idrar tahlilini içerecektir. Ancak atopik dermatitin tedavisine rehberlik edebilecek bazı testler vardır: İntradermal alerji test; Bu test, kedinizin cildine çok küçük miktarlarda birçok farklı alerjenin enjekte edilmesini ve kedinizin bu maddelere karşı bağışıklık tepkisinin izlenmesini içerir. Bu test, kedinizin hangi alerjenlere en güçlü şekilde tepki verdiğini belirlemenize yardımcı olabilir ve tedaviyi yönlendirmeye yardımcı olabilir. Serolojik alerji testi; İntradermal test gibi serolojik alerji testi de kedinizin alerjisini hangi alerjenlerin tetiklediğini belirlemeyi amaçlar. Bu test kedinizin kanı üzerinde yapılır. Serolojik testlerin genellikle intradermal testlerden daha az güvenilir olduğu kabul edilir ancak bazı durumlarda geçerli bir seçenek haline gelebilir. Atopi nasıl tedavi edilir? Kedilerde atopinin tedavisi için tek ve en iyi bir yöntem yoktur. Alerjiler tedavi edilmez, ancak kontrol altına alınır ve bu nedenle en uygun kontrol yöntemi, bireysel olarak hastaya göre değişebilecektir. Atopiye bağlı kronik deri iltihabı olan kediler için çeşitli yönetim seçenekleri mevcuttur. Bazı kediler, günlük düşük dozda bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi edilebilir, ancak bu ilaçların yan etkileri olabilir. Omega 3 ve 6 yağ asitleri de bazı kedilerde faydalı olabilir. Antihistaminikler de bazen denenir, ancak halihazırda kaşıntıdan şikayetçi olan kediler için nispeten etkisiz görünmektedirler. Atopik kediler ayrıca alerjene spesifik immünoterapiden veya alerji aşılarından da yararlanabilirler; bu tedavide kedilere, alerji toleranslarını geliştirmek için alerjenler çok küçük miktarlarda periyodik enjeksiyonlarla veya ağız yoluyla verilerek (intradermal veya serolojik alerji testi ile belirlendiği üzere) etkene karşı duyarsızlaştırmaya çalışılır. Ancak bu yöntemle tedavinin hiçbir tedavi seçeneğin kalmadığı hayvanlarda uygulanması önerilmekte olup alınan yanıtlar çok belirgin değildir. Bu süreç hastaların şikayetlerini kontrol etmek zaman alır ve rahatlamalar genellikle üç ila on iki ay (veya daha fazla) kadar olan süreçlere kadar tam olarak görülmez. "Alerjene bağlı olarak maruziyeti azaltmak için alınabilecek çevresel önlemler de olabilir." Alerjene bağlı olarak maruziyeti azaltmak için alınabilecek çevresel önlemler de olabilir. Örneğin, toz akarlarına alerjisi olan bir kedi, ev temizlik uygulamalarının değiştirilmesinden fayda görebilir. Yiyecek depolama akarlarına alerjisi olan kediler, kuru bir diyetten, bu akarları içermeyecek, konserve tahılsız, hipoalerjenik bir diyete değiştirilmelidir. Çoğu kedide deri sorunları yalnızca periyodik olarak alevlenir. Bu genellikle az sayıda alerjene alerjisi olan kedilerde görülür ve kısa bir 'alerji mevsimi' ile sonuçlanır. Bu durumlarda, kısa süreli oral yolla veya enjeksiyonla steroid tedavisi, deri problemlerini tamamen çözebilir ve bir sonraki alerji alevlenmesine kadar ki sürede kedinizi rahatlatabilir. Ancak bu gibi ilaçların kontrolsüz, yüksek dozlarda veya depo (3 aylık) etkili olarak yapılması özellikle tekrarlanan enjeksiyonların yaşam boyu sık sık yapılması kalp yetmezliği ve diyabet gelişimi gibi yan etkiler yapabileceğini unutmamak gerekir. Kedinizde alerjiden kaynaklanan ikincil bir cilt veya kulak enfeksiyonu varsa bunun da tedavi edilmesi gerekecektir. Deri enfeksiyonları sıklıkla oral veya enjekte edilebilir antibiyotiklerle tedavi edilir. Kulak enfeksiyonları muhtemelen kulaklara uygulanan damlalarla tedavi edilecektir. Atopinin prognozu nedir? Ne yazık ki atopi belirtileri yaşla birlikte kötüleşme eğilimindedir. Kedinize atopi teşhisi konduktan sonra, kedinizin atopisini ve bunun sonucunda ortaya çıkan ikincil enfeksiyonları yönetmek için ömür boyu tedaviye ihtiyaç duyacağını bilmek önemlidir. Unutmamak gerekir ki atopi için çeşitli tıbbi tedaviler vardır ve sürekli olarak yeni ilaçlar geliştirilmektedir. Bu nedenle atopik kedilerin sürekli bakımla iyi bir yaşam kalitesine sahip olmaları genellikle mümkündür.
Pire Alerjisi Dermatiti Nedir? Kedileri etkileyen en yaygın tıbbi durumlardan biri alerjidir. Kedinin bağışıklık sistemi alerjen adı verilen yabancı maddelere aşırı tepki verdiğinde veya aşırı duyarlı olduğunda alerji meydana gelir. Alerjenler vücudun bağışıklık sisteminin ortadan kaldırmaya çalıştığı yabancı proteinlerdir. Kedi sahiplerine bilgi vermek amacı taşıyan bu makalede alerji nedir sorusuna basit bir yaklaşımla örnek vermek istersek; insanlarda da yaygın olan alerjenlerden örnek vererek konuyu daha anlaşılır bir şekilde düşünebiliriz: polenler, toz, küfler ve evcil hayvan tüyleri bu alerjenlere örnektirler. Kedilerde aşırı duyarlılık (hipersensitivite) üç yoldan biriyle ortaya çıkabilir: En sık görülen belirti, ya tek bir bölgede lokalize olan ya da kedinin vücudunun her yerinde genelleştirilmiş bir reaksiyon olan deride kaşıntıdır. Başka bir belirti solunum sistemini içerir ve öksürme, hapşırma ve hırıltıya neden olabilir. Bazen bununla ilişkili bir burun veya göz (göz) akıntısı olabilir. Üçüncü belirti sindirim sistemini içerir ve kusma, şişkinlik ve ishale neden olabilir. Bu durumlar çeşitli alerji türlerinin olduğu anlamına mı geliyor? Evet. Kedilerde dört yaygın alerji türü vardır: insekt/böcek (pire), yiyecek, atopi (ev tozu, polen ve küf) ve temas (kontak) alerjileri... Her birinin kedilerde bazı ortak fiziksel belirtileri vardır ve bazılarının kendine özgü özellikleri vardır. Pire alerjisi nedir? Yaygın inanışın aksine, ortalama bir kedi pire ısırıklarına tepki olarak yalnızca küçük bir cilt tahrişi yaşar. Düzinelerce pirenin varlığında bile genellikle minimum düzeyde kaşıntı olacaktır. Öte yandan pire alerjisi olan bir kedi, tek bir pire ısırığına bile şiddetli reaksiyon gösterecektir. Bu reaksiyon pire tükürüğündeki proteinlere veya antijenlere karşı alerjik bir tepkidir. Bir pire, kan emmek için bir kediyi ısırdığında, tükürüğünün bir kısmı deriye enjekte edilir. Alerjik bir kedide tek bir ısırık, günlerce sürebilen yoğun kaşıntıya neden olabilir. Pire alerjisi dermatiti (FAD) olan kedilerin pire istilasına uğraması gerekmez; Tek bir pire sorun yaratmaya yeter. Pire ısırıklarına verilen tepki kediye ne yapar? FAD'li bir kedi yoğun kaşıntı yaşar ve etkilenen bölgeyi/bölgeleri durmadan çiğner, yalar veya çizer. Bu, tüy dökülmesine neden olur ve ciltte açık yaralara veya kabuklanmalara neden olarak ikincil bir bakteriyel enfeksiyonun gelişmesine neden olabilir. FAD'de en yaygın olarak yer alan alan, kuyruğun hemen önünde, kalça bölgesi üzerindedir. Pire alerjisi olan birçok kedi bacaklarındaki tüyleri çiğner veya yalar. Kuyruk tabanı, boyun ve baş çevresinde kaşıntı ve tüy dökülmesi, pire alerjisi dermatiti açısından şüpheli olarak değerlendirilmelidir. Ek olarak, etkilenen bir kedinin baş ve boyun çevresinde çok sayıda küçük kabuklanma olabilir. Bu kabuklara genellikle milier dermatit adı verilir; bu kabuklar yuvarlak ve ovalimsi yapıda tüylerin arasında sanki ufak mısır tanesi gibi kabartılar şeklinde fark edilebilir. Pire alerjisi dermatiti nasıl teşhis edilir? Klinik belirtiler genellikle kedinizin FAD hastası olabileceğinin ilk işaretini verir. Ancak Kediler o kadar titizlerdir ki kendilerini yalayarak temizlerler ayrıca oluşan alerjik kasıntı da yalamayı arttırdığı için özellikle soruna yalnızca bir veya iki pire neden oluyorsa, kedinizin tüylerinde pire veya pire pisliğine dair herhangi bir kanıt bulmak çoğu zaman imkansızdır. İntradermal alerji testleri (insanlarda yapılanlara benzer cilt testleri) veya özel kan testleri (IgE testleri) kedinizdeki pire alerjisini doğrulayabilir. Pire alerjisi dermatitinin tedavisi nedir? Pire tükürüğü reaksiyona neden olduğundan pire alerjisinin en önemli tedavisi pire ısırıklarını önlemektir. Çoğu pire istilası sıcak havalarda meydana gelir ancak yıl boyunca da bu durum meydana gelebilir. Sıkı pire kontrolü başarılı tedavinin temelidir. Hem kediyi tedavi etmek hem de çevredeki pireleri kontrol etmek için oldukça etkili birçok pire kontrol ürünü vardır. Veteriner hekiminizin tavsiye edeceği aylık veya daha uzun etkili pire önleyiciler, pirelerin kedinizi etkilemesini önlemeyi her zamankinden daha kolay ve daha etkin hale getirecektir. Kediniz için en iyi korunma yöntemi hakkında veterinerinizle konuşmalısınız. Alerji aşılarına ne dersiniz? Bazı kediler, bir dizi özel enjeksiyon yoluyla alerjenlerin olumsuz etkilerine karşı duyarsızlaştırılabilir. Bununla birlikte, başarı oranı oldukça değişken olduğundan, pire alerjisi duyarsızlaştırma kedilerde FAD için kullanılma eğiliminde değildir. Peki ya steroidler ya da diğer ilaçlar? Kortikosteroidler, alerjik reaksiyonu bloke etmek ve FAD'ın yoğun kaşıntısından mustarip bir kediye anında rahatlama sağlamak için kullanılabilir. Bu, özellikle ilk aşamalarda, durumun tedavisi için sıklıkla gereklidir. Kedilerin steroidlerin olumsuz yan etkilerine karşı insanlara ve köpeklere göre daha dirençli olduğu doğru olsa da, steroidlerin doğru kullanılmaması halinde ciddi yan etkileri ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle bu tarz sorunlar ve tedavi yöntemleri hakkında doğru ve kediniz için en iyi yöntemi uygulamak için lütfen veteriner hekiminize danışınız. Her şey de olduğu gibi hastalıkları ortaya çıkmadan önce korumak ana hedef olmalıdır. Lütfen düzenli olarak veteriner hekiminizin kontrolu altında kedinizin pirelerden uzak konforlu bir şekilde yaşamasını sağlayalım.
Hipertrofik kardiyomiyopati, kedilerde en sık teşhis edilen kalp hastalığıdır. Feline Hipertrofik Kardiyomiyopati (HCM), bir kedinin kalbinin kas duvarlarının kalınlaşmasına, kalbin veriminin düşmesine ve bazen vücudun diğer bölgelerinde semptomlara neden olan bir durumdur. HCM'nin nedeni tam olarak belirlenememekle birlikte, bazı ırklarda (Maine Coon, Ragdoll, British, Sfenks, Chartreux ve İran kedileri dahil) daha yaygın olması ve bazı kedilerde birkaç kardiyak (kalp) geninde mutasyonlar olması ve bu geni taşıyan kedilerde kedilerde hastalığın tespit edilmesinden dolayı genetiğin rol oynadığını düşündürmektedir. Hastalığın etkileri ve prognozu (öngörülen sonuç) kedilerde önemli ölçüde değişebilirken, doğru teşhis ve tedavi, HCM'li bir kedinin belirli semptomları gösterme şansını azaltabilir ve yaşam kalitesini iyileştirebilir. HCM'li bir kedide, kalbin sol ventrikülü (birincil "pompa kası") kalınlaşarak kalp odasının hacminde bir azalmaya ve kalp kasında anormal gevşemeye yol açar. Bu değişiklikler kalbin hızla atmasına neden olarak oksijen kullanımının artmasına ve muhtemelen kalp kasının oksijen açlığına neden olabilir. Bu oksijen açlığı, kalp hücrelerinin ölmesine, kalp fonksiyonunun kötüleşmesine ve aritmilerin (kalbin çok hızlı, çok yavaş veya düzensiz bir ritimle attığı) gelişmesine yol açabilir. Bu zorluklara ek olarak, daha az verimli kan pompalama, kanın kalbin diğer odacıklarına ve akciğerlere yedeklenmesine de yol açabilir, bu da konjestif kalp yetmezliğinin gelişmesine veya kalpte kan pıhtılaşmasına neden olabilir. Klinik Belirtiler HCM'li birçok kedi hasta gibi görünmez. Ancak bazı kediler, zor veya hızlı nefes alma, ağzı açık nefes alma ve uyuşukluk dahil olmak üzere konjestif kalp yetmezliği belirtileri gösterebilir. Bu semptomlar, akciğerlerin içinde veya çevresinde sıvı biriktiğinde ortaya çıkar. HCM'nin ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir sonucu, kalpte kan pıhtılarının oluşmasıdır. Bu pıhtılar, kan dolaşımında ilerleyebilir vücudun diğer bölgelerindeki akışa engel olurlar (tromboembolizm). Pıhtının etkisi, konumuna bağlıdır, ancak HCM'li kedilerde pıhtılar en yaygın olarak arka uzuvlara giden kan akışının bloke edilmesiyle sonuçlanarak akut şiddetli arka bacak ağrısına veya aşırı durumlarda arka bacak felcine neden olur. HCM'yi teşhis etmek ve durumu uygun şekilde tedavi etmek, klinik belirtilerin ciddiyetini azaltmaya yardımcı olabilir ve tromboembolizm olasılığını azaltabilir. Nispeten nadir olmasına rağmen, HCM'li kediler ani ölüm riski altındadır. Teşhis HCM, kalbin görüntüsünü oluşturmak için ses dalgalarını kullanan bir teknoloji olan ekokardiyografi ile teşhis edilir. HCM'li kedilerde, bu görüntüler kalbin sol ventrikülünün kalınlaşmış duvarlarını ve daralmış hacmini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, benzer kalp kalınlaşması, yüksek tansiyon ve hipertiroidizm gibi diğer yaygın durumlardan da kaynaklanır. HCM tanısı konmadan önce bu hastalıklar ekarte edilmelidir. Veteriner hekiminiz fizik muayene ve/veya ekokardiyografik bulgulara bağlı olarak göğüs röntgeni ve elektrokardiyografi gibi başka testler de önerebilir. Yeni genetik testler, kedinizin artmış HCM riskine sahip olup olmadığını belirlemeye de yardımcı olabilir, ancak bu tarama testlerinin sonuçları, bir veteriner uzmanının rehberliğinde dikkatlice yorumlanmalıdır, çünkü bu mutasyonlara sahip tüm kediler bu durumu geliştirmeyecektir. Tedavi HCM'nin bilinen bir tedavisi olmasa da, özel bir bakım planı, kedinizdeki durumun klinik belirtilerini yönetmenize yardımcı olabilir. Tedavi hedefleri arasında kalp atış hızının kontrol edilmesi, akciğer tıkanıklığının (konjestif kalp yetmezliği) hafifletilmesi ve tromboembolizme yol açabilen kan pıhtılarının oluşumunun önlenmesi yer alır. İlaç, HCM'nin yönetilmesine yardımcı olabilir ve durumu stabil olan hastalara ağızdan veya daha ciddi durumlarda enjeksiyon yoluyla uygulanabilir. Ne yazık ki, klinik belirtiler gözlenmeden önce başlandığında HCM'nin ilerlemesini önleyen hiçbir terapi gösterilmemiştir. Prognoz HCM'li kediler için prognoz (öngörülen sonuç) değişkendir. Herhangi bir klinik belirti göstermeyen kediler, kalp fonksiyonlarında hafif bir bozulma ile genellikle yıllarca hayatta kalabilirler. HCM en yaygın olarak ilerleyici bir hastalık olarak seyreder ve daha kötü bir prognoza işaret eden bulgular arasında konjestif kalp yetmezliği, tromboembolizm ve hipotermi (düşük vücut ısısı) bulunur. Ancak çoğu durumda tıbbi tedavi, kedinizin yaşam kalitesini önemli ölçüde arttırabilir. Kedinizin sağlığı ve tedavi seçenekleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için bugün Veteriner hekiminizle konuşun.
Kastrasyon veya kısırlaştırma ile ne kastedilmektedir? Kısırlaştırma ve hadım etme, bilimsel olarak orşidektomi veya orşiektomi olarak bilinen cerrahi prosedürü tanımlamak için kullanılan yaygın terimlerdir. Bu prosedürde, bir erkek kediyi sterilize etmek için her iki testis de çıkarılır. Kedimi neden kısırlaştırmalıyım? Erkek bir kedi ergenliğe ulaştığında, onu daha az arzu edilen bir evcil hayvan haline getirecek bir dizi davranış değişikliği geliştirecektir. Bölgesel olarak alan sahiplenecek ve idrar püskürterek evin içindeki bazı alanları dahi işaretlemeye başlayacaktir. Bu idrarın çıkarılması zor olan özellikle rahatsız edici bir kokusu vardır. Erkek kedi cinsel olgunluğa eriştiğinde, eğer dışarı çıkmasına olanak varsa özellikle geceleri evden uzaklaşarak kendi egemenlik bölgesini genişletmeye başlayacaktır. Bir erkek kedinin bölgesinin büyüklüğünü genişleterek sokaklarda dolaşması, diğer kedilerle karşılaşma ve bölgesel hakimiyet için savaşma olasılığını da oransal olarak arttırır. Bir erkek kedinin işaret bırakmasına /siğmesine ve dövüşmesine ne kadar uzun süre izin verilirse (yani kısırlaştırılmazsa), kısırlaştırmanın bu davranışları durdurması o kadar az olasıdır. Bu kavgalar sırasında oluşan ısırıklar ve dövüş yaraları ciddi enfeksiyonlara ve apselere neden olabilir. Ayrıca FIV ve FeLV gibi immunsupreyona neden olan bu enfeksiyonlar da kediden kediye bu kavgalar sırasında bulaşmaktadır. Son olarak, evcil hayvanlarda üremeyi kontrol etmediğimiz taktirde hayvan barınakları ve sokaklar istenmeyen yavru kedi ve kedilerle dolup taşmakta olup, yaşam kalitelerinin çok bozuk olması dolayısı ile birçok hayvan acı içinde bakımsızlıktan ölmektedir. Kedimi ne zaman kısırlaştırmalıyım? Bir yavru kediyi kısırlaştırmak için en uygun zamanı belirlerken, sağlık faktörleri, davranışsal faktörler ve evcil hayvanınızın ortamı dahil olmak üzere, tartılması gereken birçok farklı faktör vardır. Evcil hayvanınızı kısırlaştırmak için en iyi zamanı belirlemek için veteriner hekiminize danışmalısınız. Operasyon neleri içeriyor? Kedinize genel anestezi uygulanacaktır. "Veteriner hekiminiz, ameliyattan önce yiyecek ve suyu ne kadar süreyle kedinizden uzak tutmanız gerektiğini size bildirecektir." Erkek kedilerde testislerin her ikisi de skrotumdan küçük kesilerden çıkarılır. Kesiler çok küçük olduğundan ve dikişler skrotumun hassas cildinin tahriş olmasına neden olabileceğinden, kesilerin dikilmesi nadirdir. Diğer önemli noktalar dişi kedi kısırlaştırması bölümünde açıklanmıştır.
Ovariohisterektomi veya kısırlaştırma ile ne kastedilmektedir? Kısırlaştırma, ovario histerektomi olarak bilinen cerrahi prosedürü tanımlamak için kullanılan yaygın bir terimdir. Bu prosedürde dişi bir kediyi sterilize etmek için yumurtalıklar ve rahim tamamen çıkarılır. Kedimi neden kısırlaştırmalıyım? Genel olarak tüm kedilerin kısırlaştırılması önerilir. Kedinizi kısırlaştırmanın sağlık açısından birçok yararı vardır. İlk olarak, kısırlaştırma yumurtalık ve rahim kanseri riskini ortadan kaldırırken, meme kanseri, kısırlaştırılmamış dişi kedilerde teşhis edilen bir numaralı kanser türüdür. Kediniz ilk kızgınlık döneminden önce kısırlaştırılırsa, meme kanserine yakalanma riski %1'in (%0,5) altındadır. Cornell Üniversitesi Kedi Sağlığı Merkezi 6 aydan önce yapılan kısırlaştırmalarda meme kanserinden korunma oranını %91 olarak açıklamışlardır. Sonraki her kızgınlık döngüsünde meme kanseri gelişme riski artar. Yaklaşık 2½ yaşından sonra, ovariohisterektominin meme kanserine karşı koruyucu bir fayda sağlamadığı bilinmektedir. Kısırlaştırılmamış dişi kediler aynı zamanda tedavi için ameliyat gerektiren ölümcül bir rahim durumu olan pyometra (rahim enfeksiyonu) geliştirme riskini de taşırlar. Son olarak, bazı metabolik ve nörolojik sorunları olan kediler (şeker hastalığı veya Epilepsi hastalığı) hormonlara bağlı olumsuz değişikliklerden korunmak için kısırlaştırılmalıdır. Kedimi kısırlaştırmanın başka faydaları var mı? En belirgin faydası, planlanmamış gebeliklerin önlenmesidir. Kedinizin kısırlaştırılmadan önce mutlaka bir kez doğum yapmasının gerekli olduğu yönündeki inancın ise, kedinize sağladığı herhangi bir davranışsal, tıbbi veya bilimsel yarar yoktur. Bir kedi ergenliğe ulaştığında, genellikle yedi aylıkken, hamile kalmadığı sürece yılın büyük bir bölümünde her iki ila üç haftada bir kızgınlık döngüsü / östrus siklusu yaşar. Her döngüde yaklaşık bir hafta boyunca 'kızgınlıkta olup ' çiftleşmeye açık olacaktır. Kızgınlık sırasında, yüksek sesle ve sürekli ağlama ve sık sık yere sürtünme ve yuvarlanma gibi sosyal olmayan davranışlar sergileyebilir. Ayrıca bir işaretleme davranışı olarak kum kabının dışına idrarını yapabilir. Bu davranış ile bırakılan koku, erkek kedileri kilometrelerce öteden dişiye çekecektir. Yumurtalıkların alınması kızgınlık döngülerini durduracaktır. Kedimi ne zaman kısırlaştırmalıyım? Bir yavru kediyi kısırlaştırmak için en uygun zamanı belirlerken, kedinizin genel sağlık durumu, davranışsal faktörler ve evcil hayvanınızın ortamı dahil olmak üzere, göz önünde bulundurulması gereken birçok farklı faktör vardır. Bazı durumlarda yavru kedilerin kısırlaştırılması sağlık durumlarının uygun hale gelene kadar ertelenmesini gerektirmektedir. Evcil hayvanınızı kısırlaştırmak için en iyi zamanı belirlemek için veteriner hekiminize danışmalısınız. Kısırlaştırma ameliyatı neleri içerir? Bu büyük cerrahi prosedür genel anestezi gerektirir. Ameliyattan önceki gece kedinizin belli bir saatten sonra beslenmemesi ve ameliyat saatine kadar aç tutulması gerekecektir. Çoğu kedi ameliyattan hemen sonra veya 48 saat sonra taburcu edilir. Veteriner hekiminiz ameliyatla ilgili olarak mama ve suyu ne kadar süreyle alıkoymanız gerektiğini ve kedinize özel diğer ayrıntıları size bildirecektir. Ameliyat, operatörün tercihine veya kedinin özel durumuna göre karın orta hattından veya sol açlık çukurluğundan yapılan nispeten küçük bir kesi ile gerçekleştirilir. Her iki yumurtalık da tüm uterusla birlikte çıkarılır. Cerrahi kesi birkaç kat dikişle kapatılacaktır. Çoğu durumda cilt dikişleri konur ve bunlar yedi ila on gün sonra alınır. Kısırlaştırma operasyonu ile ilgili komplikasyonlar yaygın mıdır? Genel olarak, kısırlaştırma ameliyatı sırasında komplikasyonlar nadirdir. Bununla birlikte, herhangi bir anestezik veya cerrahi prosedürde olduğu gibi, her zaman küçük bir risk vardır. Potansiyel komplikasyonlar şunları içerir: Anestezik reaksiyon; Herhangi bir kedi, herhangi bir ilaç veya anestetik uygulandıktan sonra beklenmeyen bir ters reaksiyon gösterebilir. Bu tür vakaları tahmin etmek imkansızdır, ancak son derece nadirdir. Anestezi ile ilişkili bir başka potansiyel tehlike, kedinin anesteziden önce uygun şekilde aç bırakılmaması durumunda ortaya çıkar. Anestezi uygulanmış hastalar, yutmak için normal refleks yeteneğini kaybederler; yutma sırasında, nefes borusunun girişinde bulunan bir kıkırdak flebi olan epiglot kapanır ve yiyecek veya suyun akciğerlere girmesini engeller. Midede yiyecek varsa, kedi anestezi altındayken veya anestezi sonrası erken dönemde kusabilir ve yiyeceğin akciğerlere girmesine ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durum olan aspirasyon pnömonisine neden olabilir. Herhangi bir hastalık anestezi ile ilişkili riskleri artıracaktır. Ameliyat öncesi yapılan muayene ve kan tahlilleri, kedinizin ameliyat öncesi var olan bir problemini belirleyen, yararlı bir tarama testidir. Bu tahlillerin yapılmadan operasyonun gerçekleştirilmesi kedinin aneztesi ve operatif müdahale sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlamasına engel olabilir. Riskleri en aza indirmek için, tüm ameliyat öncesi talimatlara kesinlikle uyulması ve herhangi bir hastalık belirtisi veya kedinizin önceki tıbbi durumunun atlamadan veteriner hekime bildirilmesi önemlidir. İç kanama; Bu, karın kapatıldıktan sonra bir kan damarı etrafındaki bir bağın kopması veya kayması durumunda meydana gelebilir. Bu çok nadirdir ve kedi aşırı derecede aktifse ortaya çıkması daha olasıdır. Klinik belirtiler arasında güçsüzlük, soluk diş etleri, depresyon, anoreksi veya şişkin bir karın bulunur. Ameliyat sonrası enfeksiyon; Bu, kesi bölgesi çevresinde dahili veya harici olarak meydana gelebilir. Çoğu durumda, enfeksiyon antibiyotiklerle kontrol edilebilir. Ameliyat sonrası enfeksiyon, en yaygın olarak, kedi bölgeyi aşırı derecede yaladığında veya nemli bir ortamda olduğunda ortaya çıkar. Kısırlaştırmanın kedim üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olur mu? Kedilerin büyük çoğunluğunda ovariohisterektomiyi takiben herhangi bir yan etki görülmez. Bazı kedilerde, özellikle de Siyam cinsinde, ameliyat bölgesinde yeniden uzayan tüyler belirgin şekilde daha koyu olabilir. Bu daha koyu yama şeklindeki tüyler zamanla yenilenerek orijinal rengine döner. "Kısırlaştırma hakkında birçok efsane ve inanç vardır ancak bunların gerçekler veya araştırmalarla desteklenmediğini unutmamalıyız. " Ameliyattan önce veteriner hekiminizle olabilecek herhangi bir soru veya endişenizi paylaşmanız oldukça önemlidir. Kısırlaştırmak kedimin şişmanlamasına neden olur mu? Kısırlaştırma, kedinizin metabolizmasını yavaşlatır ve daha hareketsiz bir yaşam tarzına yol açabilir. Bu, kedinizin kilo almasına neden olur; ancak vücut kondisyonunu, kilosunu yakından izler ve beslenme ve yaşam tarzlarında - düzenli egzersiz süresi de dahil olmak üzere - uygun ayarlamalar yaparsanız, bu kilo alımını önleyebilirsiniz. Sağlıklı Günler dileriz.
Lenfositler, bağışıklık sisteminde yer alan hücrelerdir, lenfositler vücutta kan ve lenf damarlarında dolaşırlar ve enfeksiyonlarla ve hastalıklarla savaşan antikorların üretimi başta olmak üzere bağışıklık siteminde birçok rolleri vardır. Lenfoma, lenfositlerin kanseridir; bu nedenle, lenfoma her zaman lokalize değil sistemik bir hastalık olarak kabul edilir. Kedilerde lenfoma, viral bir enfeksiyon olan Kedi Leukemi Virüsü ile bağlantılıdır. Bu virüse karşı yapılan aşılamalar ile bu hastalığın görülme sıklığının azaldığına dair araştırma raporları vardır. Ancak hala sık görülen bir kanserdir ve kedilerde kanser teşhislerinin yaklaşık %30'unu oluşturur. Kedilerde lenfoma daha çok vücuttaki şu bölgelerde görülür; 1. Bağırsak lenfoması; Bu terim, gastrointestinal sistemi etkileyen lenfomayı tanımlar. Bu, kedilerde en sık olarak görülen lenfoma türüdür ve kedi lenfoma vakalarının % 50-70'ini oluşturur. En çok 6 yaş üstü ve daha yaşlı kedilerde görülürken ortalama tanı yaşı 9-13 arasında değişmektedir. 2. Mediastinal lenfoma; Bu lenfoma formunda göğüsteki lenfoid organlar (lenf düğümleri veya timus gibi) etkilenir. Mediastinal lenfoma genellikle genç kedilerde görülür ve ortalama başlangıç yaşı 5 yaştır. Bu tip lenfoma, kedi leukemi virüsü ile güçlü bir şekilde ilişkilidir; etkilenen kedilerin %80'inde leukemi virüsü pozitiftir. 3. Renal lenfoma; Böbrekteki lenfoma, fonksiyonel böbrek hücrelerinin yerini kanser hücreleri aldığından böbrek yetmezliği belirtilerine yol açabilir. Bu tip lenfoma da yine kedi leukemi virüsü ile ilişkilidir ve etkilenen kedilerin %50'sinde kedi leukemi testi pozitiftir. Lenfomanın klinik belirtileri nelerdir? Kedi lenfoması en sık mide bağırsak kanalında görüldüğü için öncelikle sindirim sitemindeki formun klinik şikayetlerine değinmek iyi olacaktır. Malesef, lenfomanın klinik belirtileri diğer sindirim sistemi hastalıklarına benzer. Etkilenen kedilerde iştahsızlık kusma ve ishal gibi spesifik olmayan belirtiler vardır, sonuçta kilo kaybı gelişir. Bu belirtiler uzun vadede dönemsel olarak ortaya çıkar. Septomatik tedavilerle biraz düzelme olur, ancak kronik olarak sorun hep devam eder. Mediastinal lenfoma göğüste oluşur ve bu nedenle hastanın şikayetleri sıklıkla solunum güçlüğü ile ilişkilidir. Göğüs boşluğunda oluşan sıvı genellikle tümörün etrafında birikmeye başlar ve bu da etkilenen kedinin ciğerlerini tamamen şişirmesini zorlaştırır. Renal lenfomalı kedilerde böbrek yetmezliği ile ilişkili belirtiler görülebilir. Bu belirtiler genellikle iştah azalması, kilo kaybı, artan su içme isteği ve sık idrara çıkma, ancak buna rağmen şekillenen dehidrasyon gibi belirtilerdir. Bu değişikliklerin tümü, kan dolaşımında böbreklerin lenfomadan etkilendiğinde etkili bir şekilde filtreleyemediği toksinlerin birikmesiyle ilişkilidir. Lenfoma nasıl teşhis edilir? Veteriner hekim öncelikle, kedinizin genel sağlığını değerlendirmek ve klinik belirtilerinin diğer nedenlerini ekarte etmek için kan alırak basitçe iki ana grupta inceleme yapar. Yapılan biyokimyasal testler ve hemogram ile organ fonksiyonları ve bağışıklık sisteminin durumu hakkında bir ön değerlendirme yapılmış olur. Yine görüntüleme tekniklerinden ultrason ve röntgenden yararlanılarak bilgi toplanmaya çalışılır. Ancak lenfomanın kesin teşhisi, etkilenen dokudan alınan numunenin mikroskopik olarak incelemesi sonucunda kanserli hücrelerin bulunması ile konulabilir. Bazı durumlarda, kedi lenfoması ince iğne aspirasyonu ile teşhis edilebilir. Bu yöntemde hekim ilgili alana (büyümüş bir lenf nodu, büyümüş böbrek, kalınlaşmış bağırsak bölgesi veya göğüste bulunan sıvı) bir iğne ile aspirasyon yapar ve az sayıda hücreyi alır. Bu hücreler daha sonra mikroskop altında incelenir ve lenfomayı gösteren kanser hücreleri aranır. Aspirasyon yoluyla yüksek kaliteli bir teşhis örneği elde etmek her zaman mümkün olmasa da, birçok veteriner hekim, cerrahi biyopsiye kıyasla minimum risk, yan etki ve maliyet taşıdığı için bu testi öncelikle tercih eder. İnce iğne aspirasyonu sonuçsuzsa veya lezyonun yeri nedeniyle pratik değilse, veteriner hekim bunun yerine cerrahi biyopsi yapabilir. Bu, lezyondan bir doku parçasının alınmasını içerir. Gastrointestinal lenfomadan şüphelenilen durumlarda, bu örnek cerrahi olarak bağırsağın iç yüzeyinden örnek alınarak yapılır. Alınan bu numuneler patologlar tarafından işlenir ve lenfomayı değerlendirmek için mikroskop altında incelenir. Lenfoma biyopsi ile teşhis edilirse, patolog ayrıca kedinizin yüksek dereceli veya düşük dereceli lenfomaya sahip olup olmadığını belirleyebilir. Bu belirleme, kanser hücrelerinin ne kadar hızlı bölündüğüne ve hücrelerin ne kadar kötü huylu göründüğüne dayanmaktadır; yüksek dereceli lenfoma hızlı büyüyen ve daha kötü huylu olandır. Kedilerde düşük dereceli lenfomanın kemoterapiye yanıt verme olasılığı daha yüksektir ve kemoterapi genellikle daha uzun remisyon dönemleriyle sonuçlanır. Örnek dokuda lenfoma teşhisi konulursa, veteriner hekiminiz immünohistokimya gibi ek testler yapabilir. Bu test, lenfomayı daha fazla karakterize etmeye ve bir tedavi planı geliştirmeye yardımcı olabilir. Lenfoma nasıl tedavi edilir? Lenfoma genellikle kemoterapi ile tedavi edilir. Düşük dereceli lenfoma, oral kemoterapi ajanları ile tek veya kombine olarak tedaviye alınırken, yüksek dereceli lenfoma, bir dizi kemoterapi protokolünden biri kullanılarak tedavi edilir. Kediler kemoterapiyi insanlardan çok daha iyi tolere eder ancak yine de tedavi sırasında yan etkiler görülür. En sık görülen yan etkiler kusma, ishal ve iştah azalmasıdır. Bununla birlikte, bu etkiler hastaların sadece yaklaşık %10'unda görülmektedir. Kemoterapi protokolü belirlenen hastalarda belirli aralıklarla kan testleri yapılır ve kemoterapi yan etkilerine karşı tedbirli olarak tedavi yönlendirilir. Nazal tümörler veya abdominal kitleler gibi tek bir alanla sınırlı lenfoma için cerrahi ve/veya radyasyon uygun olabilir, ancak bu nadirdir. Çoğu vaka sadece cerrahi veya radyasyonla tek başına şekilde tedavi edilemez ve kemoterapi gerektirir. Kedinin durumu veya sahibinin isteği nedeniyle kemoterapi bir seçenek değilse, palyatif tedavi seçenekleri ile klinik belirtilerde geçici bir azalma sağlanabilir ve hastanın yaşam kalitesi arttırılmaya çalışılabilir. Lenfoma için prognoz nedir? Lenfomanın prognozu, lenfomanın konumuna, tedavinin başlangıcında kedinin ne kadar hasta olduğuna, kedinin lösemi durumuna ve hastalığın ne kadar hızlı teşhis ve tedavi edildiğine bağlıdır. Gastrointestinal lenfoma vakalarının çoğu düşük dereceli lenfomadır. Tedavi ile düşük dereceli lenfomalı kedilerin yaklaşık %70'i remisyona girebilir. Ancak lenfoma hiçbir zaman gerçekten "tedavi" olmaz; remisyon, tüm lenfoma belirtilerinin geçici olarak çözülmesini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Düşük dereceli lenfoma için ortalama remisyon 2-3 yıl olarak ön görülür. "Lenfoma prognozu birçok faktöre bağlıdır." Yüksek dereceli gastrointestinal lenfomalar tedaviye iyi yanıt vermeyebilirler. Yüksek dereceli lenfomalı kedilerin ortalama olarak %25-50'si, tedavi ile remisyona ulaşır. Tipik olarak, bu remisyon dönemi sadece 2-9 ay sürer ve daha sonra kediler tekrar hastalanırlar. FeLV'si pozitif olan kedilerde mediastinal lenfoma, ortalama 3 aylık sağkalım süresi ile kötü bir prognoz taşır. FeLV'si negatif olan kedilerde, mediastinal lenfoma kemoterapiye kısmi bir yanıt gösterir. Bu kediler ortalama 9-12 aylık bir hayatta kalma süresi gösterirler ve tedaviye verilen ilk tepki genellikle hayatta kalma süresinin bir göstergesidir. Renal lenfoma maalesef çok kötü bir prognoz taşır. Bu tip lenfoma ile ortalama yaşam süresi 3-6 aydır, ancak kedilerin çok daha uzun süre hayatta kaldığına dair izole raporlar vardır. Renal lenfoma, beyine ve merkezi sinir sistemine yayılma eğilimindedir; bu, renal lenfoma vakalarının yaklaşık %40'ında meydana gelir ve bu hastalığın prognozunu kötüleştirir. Kedimin lenfoma geliştirme olasılığını nasıl azaltabilirim? Lenfoma önlenemez, ancak kedi lösemi virüsü enfeksiyonu önlenerek bir kedinin lenfoma geliştirme olasılığı azaltılabilir. Dışarı çıkan ya da hastalık taşıyıp taşımadığı belli olmayan kedilerle birarada bulunan kedilerin 2 yılda bir Feline leukemi aşısını olmaları önerilir. Genel olarak yine bazı hastalıkları önleyemezsek de, erken tanı ve tedavi ile, çok erken dönemlerde yakalanan hastalıklarda günümüzde veteriner tıbbında yaşanan gelişmelere paralel olarak çok iyi yönetimler ve başarılı sonuçlara ulaşmak mümkündür. Kedinizin senelik olarak en az iki kez bir veteriner hekim tarafından sağlık kontrollerinin yapılması ile, olası değişiklerin izlenmesi ve incelenmesinin mümkün olduğunu unutmayınız.
FIP, dünya üzerinde her yerde yaygın olarak bulunan ve mutasyona uğramadığı takdirde zararsız olan kedi enterik koronavirüsünden (FeCoV) kaynaklanır. FeCoV, insanlarda, domuz yavrularında, taylarda, buzağılarda ve kümes hayvanlarında ishal veya bronşite neden olan koronavirüslere benzer. Kedilerin bir kısmında, özellikle yavru kedilerde, enterik koronavirüs, mutasyona uğrayarak kalın bağırsak duvarını kaplayan hücrelerden kaçarak, bağışıklık sisteminin en temel hücresi olan makrofajları enfekte eder. Bu mutant virüs, kedilerin infeksiyöz peritonit virüsü (FIPV) olarak bilinir ve başlangıçta kalın bağırsakla ilişkili lokal lenfatik dokularda bulunur. FIPV ile enfekte makrofajlar, daha sonra enfeksiyonu karın ve göğüs boşlukları içindeki diğer bölgelere ve gözler ile beyin gibi uzak organlara yayabilir. Bu ilk makrofaj enfeksiyonu, bilinmeyen nedenlerle gerekli koruyucu bağışıklığı geliştiremeyen kedilerin %0,3-1,4'ü dışında hepsinde bağışıklık sistemi tarafından elimine edilir. Ancak talihsiz küçük bir kedi grubunda ortaya çıkan FIP’de klinik belirtiler günler, haftalar bazen aylar ve nadiren bir yıl veya daha uzun süre içinde ortaya çıkabilir. Ortaya çıkan hastalık formu basitçe ıslak (efüzif) veya kuru (efüzif olmayan) olarak adlandırılır. Islak form, FIP’li kedilerin yaklaşık üçte ikisinde ve kuru form üçte birinde görülür. Bu iki form kolayca ayırt edilebilir, ancak ikisi arasında geçiş formları da olabilir. Islak FIP başlangıçta daha akut olma eğilimindedir. Tekrarlayan ve antibiyotiğe dirençli ateş, depresyon, iştah azalması, kilo kaybı ve karında sarımsı ve biraz yapışkan sıvı birikimi ile veya daha az sıklıkla göğüs boşluğunda sıvı birikimi ile karakterizedir. Abdominal efüzyonlu (karında sıvı birikmesi) kediler genellikle karın şişliği ile kendini gösterirken, torasik efüzyonlu (göğüs boşluğunda sıvı birikmesi) kediler, genellikle nefes alma problemleri (nefes almada zorluk) ile belirti gösterirler. Bu kedilerin bir çoğunda, yüksek seviyelere yükselen bilirubin nedeniyle gözle görülür derecede deride, mukozalarda kulak uçlarında sarılık olur ve / veya şiddetli sarıya çalan idrar hayvan sahibi tarafından da farkedilir. Nörolojik (sinirsel form) ve oküler (göz formu) belirtiler kuru FIP'li 10 kedinin 1'inden azında görülebilir. Kuru FIP formundan muzdarip kediler, kronik olarak şikayetlerin belli belirsiz seyrettiği ancak, yine yüksek sayılacak serum bilirubine sahip olma eğilimindedirler. Hastalık; iştahsızlık, aralıklı veya inatçı ateş, gelişme geriliği ve kilo kaybının olması gibi spesifik olmayan klinik belirtilerle seyreder. Kuru FIP formu, yaygın enflamasyon ve sıvı efüzyonu ile değil, ancak karın içi organlarında (örn. böbrek, sekum, kolon, karaciğer, akciğer, lenf düğümleri) daha az sayıda ve daha büyük granülomlar ile karakterizedir. Kuru FIP'li birçok kedi, kesin tanıdan haftalar veya aylar önce subklinik (tam belirti vermeyen) olarak hastadır ve tanı konulmadan önce, haftalar veya aylar boyunca semptomatik olarak tedavi edilmeye çalışılırlar. Subklinik hastalık genellikle büyümede gecikme, bozuk tüy yapısı, tekrarlayan ikincil solunum yolu veya bağırsak enfeksiyonları, epileptik nöbetler ve diğer spesifik olmayan belirtilerle kendini gösterir. Teşhis Genel olarak, FIP tanısı ıslak form için nispeten daha kolay ancak kuru formlar için daha zor olarak konulmaktadır. FIP tanısı konulan kedilerin çoğunluğu 3 ila 8 aylık yaş aralığında ve genellikle 3 yaşından küçük kedilerdir. Etkilenen kediler genellikle doğrudan yüksek yoğunluklu kedi barınaklarından veya birden fazla kedinin bir arada tutulduğu ortamlardan kurtarılan kedilerdir ve son 1-6 ay içinde bu tür ortamlardan evlat edinilmiştir. Bu kedilerde hastalığın şüpheli belirtileri arasında büyümenin durması, akut veya kronik iştahsızlık, kilo kaybı, antibiyotiğe dirençli ateş, abdominal genişleme, dispne (solunum güçlüğü), sarılık, göz içi lezyonları, nörolojik belirtiler (örn., arka bacaklarda koordinasyon bozukluğu, yüksek yerlere sıçramada başarısızlık ve denge kaybı veya duvar yalama) ve kronik ishal/diyare (genellikle mukuslu ve kanlı) vardır. Röntgen ve/veya ultrason dahil fiziksel muayene ile abdominal veya torasik efüzyonları, karın boşluğu içindeki mezenteriyal lenf büyümeleri ve gözdeki değişimleri (ön kamara, iris, retina) tespit etmek mümkündür. Hem ıslak hem de kuru FIP'de yaygın olarak görülen kan anormallikleri arasında anemi (kansızlık), yüksek beyaz kan hücresi sayısı (akyuvarlar), lenfopeni, yüksek total protein (TP) ve globülin (Glob), düşük albümin (Alb), düşük A:G oranı, hiper-bilirubinemi (sarılık) görülebilir. Kedi koronavirüs ELİZA antikor testi, FeCoV'ye maruz kalan kediler için (1:25 - 1:1600) beklenenden genellikle daha yüksektir (≥1:3200). Karın veya göğüsten elde edilen sıvı, zayıf veya kuvvetli sarı renkte, sulu ila müsinöz (yapışkan), düşük ila yüksek seviyelerde protein, yarı berrak ila bulanık ve düşük ila yüksek sayıda toksik olmayan nötrofil, lenfosit, monositik hücre içerir ve çok vakumlu büyük makrofajlar görülebilir. Veteriner hekim aldığı sıvı ile Rivolta testi yapabilir (sonucun pozitif veya negatif okunduğu durumlarda güvenilirlik oranları değişkendir) Efüzyonlardan gelen hücreler üzerindeki polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) veya immünohistokimya (IHC), vakaların %70'inde koronavirüs RNA veya antijen için pozitif olacaktır. Kuru FIP le karıştırılabilecek bazı hastalık durumları hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse; FIP'in nörolojik ve / veya oküler formları kedi sistemik toksoplazmozu (Toxosplasmosis) ile karıştırılabilir, bu nedenle bu FIP formlarına sahip pek çok kedi toksoplazmoz için test edilmeli, sonuca göre ya uygun antibiyotiklerle tedavi edilmeli ya da hastalık toxoplasma açısından ekarte edilmelidir. FIP köken (kedi yetiştirme, koruyucu / kurtarma, barınak), eşkal (yaş, cinsiyet, cins) ve temel kan testi sonuçları ile kolayca ayırt edilebilirken; bazı mantar enfeksiyonları (koksidioidomikoz, blastomikoz, histoplazmoz) FIP’in kuru formuna benzer klinik belirtilere neden olabilir, ancak endemik bölgelerinde bile hala nadirdir. Lenfoma ayrıca kuru FIP için ayırıcı tanı olabilir, ancak bu hastalık genellikle sporadiktir (nadir görülme) ve yaşlı kedilerde görülür. Ancak hala şüphe giderilemiyorsa beyin omurilik sıvısında (BOS) ve aquaeous humorda (yüksek protein, yüksek hücreler, nötrofiller, lenfositler, makrofajlar) karakteristik değişiklikler, MRI görüntüleme (uygun şartlar ve imkanlar varsa) yapılabilir. BOS sıvısından PCR veya immünohistokimya, MR (görüntüleme yöntemi ) da düşündüren lezyonlar veya yüksek serum ELİZA koronavirüs antikor titresi (>1:3200) ile ayırıcı tanıya ait veriler toplanmaya çalışılabilir. Ancak tanıya giderken kullanılan hiçbir metod kesin teşhis için tek başına yeterli değildir. Teşhis; detaylı bir muayene, anemnez ve diğer laboratuvar ve klinik belirtilerin ışığı altında ancak bir hekim tarafından konulabilir. FIP tedavisi FIP’in spesifik olmayan (semptomatik) tedavisi; Çok yakın zamana kadar FIP'li kediler için lisanslı etkili bir tedavi bulunmamaktaydı. Onaylanmış antiviral ilaçlar yerine, tedavi temelde septomatik olarak yürütülüyordu. Semptomatik tedavi ile hastalığı iyileştirmeye çalışmak aslında kedinin bağışıklık sistemine bağlı olan bir durumdur. Bazı kediler, tek bir bağırsak lenf düğümüne izole edilmiş hafif veya subklinik hastalığa sahip olabilir ve bu, rutin fizik muayene veya kısırlaştırma operasyonu sırasında abdominal kitle olarak tespit edilebilir. Daha şiddetli klinik belirtileri olan kediler, birkaç hafta sonra genellikle daha kronik ve daha az şiddetli bir hastalık aşamasına girerler. FIP teşhisi konulduğunda kedilere ötenazi uygulamak yerine tedavi etme konusunda daha fazla deneyim kazandıkça, kedilerin bir kısmının haftalarca, aylarca ve nadiren bir yıl veya daha uzun süre hayatta kalabileceği görülmüştür. Bununla birlikte, doğal seyrini sürdürmek için bırakılırsa, FIP'in çoğu kedi için nihayetinde ölümcül olduğunu söylemek yine de doğrudur. Sıvı efüzyonlarını gidermenin değeri konusunda yanlış anlamalar vardır. Göğüs tutulumu ve nefes alma güçlüğü çeken kediler, plevral sıvının alınmasından büyük ölçüde faydalanabilir. Göğüs sıvısı, özellikle kediler prednizolon ile tedavi edildiğinde, yavaş yavaş yenilenme eğilimindedir. Solunumu engelleyecek kadar yoğun olmadığı sürece abdominal sıvının alınması önerilmemelidir. Bazı steroidal olmayan anti-enflamatuar ilaçların, spesifik immünomodülatörlerin (örn. kedi interferon omega, insan rekombinant alfa veya beta interferon) ve spesifik olmayan immünostimülanların tedavide etkin olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar vardır. Poliprenil immünostimülan (PI), Peritan, Acemannan, Immulan, Staphylococcal protein A gibi spesifik olmayan immünostimülanlar, FeLV, FIV ve FIP gibi kedilerin kronik viral hastalıklarının tedavisi olarak lanse edilmiş olup bazı uzmanlar tarafından alternatif tedavi protokollerinde yer almaktadırlar. FIP için bu maddelerden en yaygın olarak tanıtılanı PI olmuştur. Spesifik antiviral ilaçlarla tedavi - Son zamanlarda iki küçük molekülün FIPV replikasyonunu inhibe ettiği ve kedileri hem deneysel olarak indüklenen hem de doğal olarak oluşan FIP ile iyileştirdiği gösterilmiştir. Bu ilaçlardan ilki, bir FIPV proteaz inhibitörü olan GC376 idi (journals.sagepub.com). Bu ilaç, doğal olarak oluşan FIP ile 21 kediden 7'sini iyileştirmeyi başardığı ifade edilmiş, ancak hem ıslak hem de kuru FIP ile başarılı fakat nörolojik tutulumu olan kedilerde başarılı olamadığı bildirilmiştir. İkinci bir ilaç olan GS-441524'ün ıslak ve kuru FIP'li kedileri ve hatta nörolojik hastalığı olan birçok kediyi iyileştirmede daha da başarılı olduğu bildirilmiştir. (journals.sagepub.com). GS-441524, FIPV RNA'nın replikasyonunu önlemek için hareket eden bir nükleosit analoğudur ve bu nedenle GC376'dan daha erken bir virüs replikasyonu aşamasında etki ettiği bildirilmiştir. GC376, Anivive adlı bir şirket tarafından ticarileştirildiği ve birkaç yıl daha resmi satışı olmayabileceği bildirilmektedir. GS-441524'ün patentleri Gilead Sciences, Inc.'e aittir ve şirket şimdiye kadar hayvan kullanımı için girişimlerde bulunmadığı söylenmektedir. Avusturya ve İngiltere’de ise, BOVA (bova.co.uk) firması, Remdesivir’i kedilerde lisanlı olarak kullanmak için piyasaya sunan ilk firma olmuştur: https://sockfip.org/wp-content/uploads/2021/11/Remdesivir-Rx-from-Australia.pdf DİKKAT: Sahte uzmanlardan görüş alıyor olabilir misiniz?? İnternet üzerinden bazı sitelerde online danışmanlık hizmeti altında "antiviral ilaçların kullanımı" ve olası teşhis ve tedavi konusunda yönlendirme yapan, hemen hemen her yazılan maile anında cevap veren, hayvan sahipleri ile veteriner hekimleri karşı karşıya getiren, yanlış yönlendirme yapan kişilerin olduğunu üzülerek izliyoruz. Lütfen bir hayvan sahibi olarak kediniz hakkında görüş istediğiniz konularda bir hekim tarafından birebir muayene edilmeden, sadece bazı tahlillerin uzaktan incelenmesi ile doğru yönlendirme yapılamayacağını, teşhis hakkında her zaman yanılmalar olacağını hatırlayınız. Sonsöz FIP VE CORONA ikileminin tüm kedi sahipleri ve kedi hekimliği arasında son 20 yılda sürekli gündemde kalması, teşhiste yaşanan zorluklar ve son 2-3 yıla kadar bilinen etkin bir tedavinin olmaması ve şu anda karaborsada bulunan bazı antiviral ilaçların dünya çapında ünlü uzman hekimler ve araştırma merkezleri tarafından deneysel olarak uygulanıp sonuçların paylaşılması, hayvan sahiplerinin bu tedavilerden yarar sağlamak adına kendi imkanları ile temin ettikleri ilaçlarla tedavi yolları aramaları ve veteriner hekim olarak bizlerin de bu konuya duyarsız kalamayışımız sonucunda, bu yazının derlenmesi ve bu vesile ile hastalık ile ilgili yine standart bilgilerin birlikte sunulması amaçlanmıştır. Önemli olan hastalığı tedavi etmekten çok, hastalığın oluşmasını engellemektir. Koruyucu hekimlikte bilginin paylaşılması, risk analizleri çok önemlidir. Sağlıklı günler dileriz. Veteriner Hekim Dr. Emel Başaran Bu yazı, Dr. Diane D. Addie'nin ve Dr. Pedersen'in yayınlarından derlenmiştir. Daha detaylı bilgi için http://www.catvirus.com/treatment.htm ve sockfip.org adreslerini ziyaret edebilirsiniz. Bu websitesindeki içerikler, genel bilgi vermek amacı ile hazırlanmış olup, hastalıkların kesin tanı ve tedavisi, hiçbir şekilde ayrıntılı klinik muayene gerçekleştirmeden yapılamaz. Her bireyin rahatsızlığının tedavisinin özgün olduğu unutulmamalıdır.
İkterus nedir? İkterus, genellikle sarılık olarak adlandırılır. Kanda ve dokularda aşırı sarı pigment (biluribun) birikimini ifade eder. Sarılık herhangi bir süre boyunca mevcut olduğunda, birçok dokuyu boyayacak ve deri dahil olmak üzere çoğu vücut yüzeyinde sararma olarak görünür hale gelecektir. Bir kedinin kürkle kaplı derisinde sarılığı görmek güç olduğundan, sarılık en kolay dişetlerinde, skleralarda (gözlerin beyaz kısmı) ve kulak kepçelerinde görülür. Pigmentli (koyu) diş etlerine veya cilde sahip siyah kedilerde sarılığı tespit etmek ise zor olabilir. Bir kedinin sarılık geliştirmesini sağlayan nedir? Sarılık için risk faktörleri arasında pire veya kene varlığı (feline mycoplasma enf) kedi lösemi virüsü (FeLV) veya kedi enfeksiyöz peritonit virüsü (FIP) ile enfeksiyon, bazı karaciğer parazitleri ve fungal hastalıklar (yaşanılan bölgeye bağlı durumlar) yine karaciğere olumsuz etkisi olan uzun süreli anoreksi ve açlık (yemek yememe) ve bazı ilaçların veya toksinlerin yutulması sayılabilir. İkterus/Sarılık nasıl teşhis edilir? Sarılığın kendisinin teşhisi genellikle fiziksel muayene ile kolayca konur. Bazen, başka bir nedenden dolayı bir kan örneği alınır ve kedi gözle görülür şekilde sarılık olmadan önce, serumun sarı olduğu hekim tarafından farkedilir. Bu durumlarda, sarı serum genellikle yaklaşmakta olan sorunların bir göstergesidir ve bu durumda veterineriniz tam bir teşhis için ayrıntılı bir araştırma önerecektir. Sarılığın nedenini belirlemek zor olabilir ve sistematik bir yaklaşım gerektirir. Yukarıda listelenen her kategoride sarılığın birkaç olası nedeni vardır; ilk adım, üç kategoriden hangisinin dahil olduğunu belirlemek ve olası hastalıklar listesini daraltmak için tarama testleri yapmaktır. Ön testlere dayanarak, veterineriniz kedinizdeki sarılığın nedenini belirlemek için ek testler yapacaktır. İkterusa ne sebep olur? İkterusun sebepleri genel olarak üç ana kategoride toplanabilir. Kısaca özetlemek gerekirse; 1) Kırmızı kan hücrelerinin yok edilmesi; Alyuvarların (eritrositlerin) yıkım süreci hemoliz olarak bilinir. Kan damarlarında (intravasküler hemoliz) veya dalak ve karaciğerde (ekstravasküler hemoliz) oluşabilir. Hemoliz, bir yaralanmadan ve/veya kazadan kaynaklanan kanamanın bir sonucu olan kan kaybı anemisinden farklı olan hemolitik anemi adı verilen bir tür anemiye neden olur. Hemolitik anemi, alyuvarların (kırmızı kan hücrelerinin) normal ömürlerini tamamlamadan yıkıma uğrayarak kan dolaşımından uzaklaşması durumudur. 2) Karaciğer hastalığı; Karaciğer hücrelerine zarar veren veya yok eden herhangi bir hastalık veya durum sarılığa neden olabilir. 3) Safra kanalının tıkanması; Safra, safra kesesinde depolanır ve safra kanalı ile ince bağırsağa taşınır. Safra anormal derecede kalınlaşırsa, safra kesesinde taşlar oluşursa, safra kesesi veya safra yolları iltihaplanırsa veya karaciğer şişip safra kanallarını daraltırsa, safra akışı tıkanır. Hemoliz nasıl teşhis edilir? Veterineriniz tam kan sayımı (Hemogram) adı verilen bir test yapacaktır. Hemogram, kırmızı kan hücrelerinin, beyaz kan hücrelerinin ve trombositlerin sayısını ölçer. Hemogramı gerçekleştirmek için otomatik bir makine kullanılıyorsa, kırmızı kan hücreleri doğrudan kırmızı kan hücresi sayımı ile ölçülecektir. Hemogramın bir parçası olarak, (PCV) ve/veya hematokrit adı verilen testler, kanın kırmızı kan hücrelerine olan oranını belirleyecektir. Bu ölçümler, kedinin anemik olup olmadığını gösterecektir. Hemogramın diğer bileşenleri, olgunlaşmamış kırmızı kan hücrelerini, anormal kırmızı kan hücrelerini veya sıra dışı hücre kümelerini aramak için bir kan frotisi incelemesi de dahil olmak üzere, aneminin hemolizden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemeye yardımcı olacaktır. Hemolize ne sebep olur? Hemolize toksik bitkiler, kimyasallar, ilaçlar, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyindeki parazitler, otoimmün hastalıklar ve kanser neden olabilir. Bunlardan hangisinin kedinizde hemolize ve bunun sonucunda sarılığa neden olduğunu belirlemek için birkaç ek test gerekebilir. Karaciğer hastalığının sarılık nedeni olduğu nasıl belirlenir? İkteruslu kediden alınan kan örneğinde 10-30 testlik bir biyokimya profili yapılır. Biyokimya profili, karaciğer hastalığına özgü çeşitli testler içerir. Ana karaciğer enzimleri alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), alkalin fosfataz (ALP) ve toplam bilirubindir (TBIL). Bazı durumlarda, veterineriniz karaciğer fonksiyonunu değerlendiren bir safra asidi analizi de önerecektir. "Bu kan testleri, karaciğer hastalığının mevcut olduğunu gösterecek, ama nedeni veya tersine çevrilebilir olup olmadığını göstermeyecektir." Bu kan testleri, karaciğer hastalığının mevcut olduğunu ancak nedenini veya geri dönüşümlü olup olmadığını göstermeyecektir. Bu tespiti yapmak için karaciğer dokusu (biyopsi) veya karaciğer hücreleri (sitoloji) çalışması gereklidir. Bu, üç yoldan biriyle yapılabilir: 1) İnce iğne aspirasyonu; Deriden karaciğere küçük bir iğne sokulur. Karaciğerden bazı hücreleri aspire etmek için bir şırınga kullanılır. Hücreler bir cam slayt üzerine yerleştirilir, boyanır ve mikroskobik ortamda incelenir. Bu en az invaziv ve en hızlı testtir, ancak bazı sınırlamaları vardır. Sadece birkaç hücre elde edildiğinden, karaciğerden temsili bir numunenin elde edilmemesi mümkündür. Hücreleri birbirleriyle normal ilişkileri içinde görmek de mümkün değildir. 2) İğne biyopsisi; Bu prosedür, daha büyük bir biyopsi iğnesi kullanılması dışında ince iğne aspirasyonuna benzer. Çoğu zaman, bu test bir ultrason muayenesi sırasında gerçekleştirilir ve ultrason kılavuzluğunda iğne biyopsisi olarak adlandırılır. İğne biyopsisi, sadece birkaç hücre değil, bir doku çekirdeği verir. Numune formaldehit içinde sabitlenir ve analiz için bir patoloğa gönderilir (histopatoloji adı verilen bir teknik). Genel anestezi gereklidir, ancak kedinize çok kısa bir süre için anestezi uygulanır. Çekirdek biyopsi, patoloğun hücreleri birbirleriyle normal ilişkilerinde görmelerini sağlar. Ancak, karaciğer görünür olmadığı için veteriner hekim biyopsi için karaciğerin tam yerini seçemez. Bu nedenle, anormal dokuyu kaçırmak hala mümkündür. 3) Cerrahi yöntemle biyopsi; Kedi genel anestezi altında alınır ve karın cerrahi olarak açılır. Bu, karaciğerin doğrudan görüntülenmesine izin verir ve cerrah biyopsi için tam yeri seçebilir. Karaciğerin bir parçası, cerrahi olarak alınır. Bu yaklaşım en güvenilir biyopsi örneğini verir. Ne tür karaciğer hastalıkları sarılığa neden olur? Karaciğer ile ilgili ikterin (sarılığın) bazı nedenleri arasında enfeksiyon hastalıkları (kedi lösemi virüsü (FeLV), kedi enfeksiyöz peritoniti (FIP), neoplazi, hepatik lipidoz (yağlı karaciğer sendromu) ve kolanjiohepatit (karaciğer ve safra kanalları iltihabı) bulunur. Safra kanalı tıkanıklığı nasıl belirlenir? Safra kanalları tıkalı kediler genellikle aşırı derecede ikteriktir (sarıdır). Gözlerin ve diş etlerinin beyazlarındaki renk değişikliğine ek olarak, ciltleri genellikle bariz sarı renktedir. "Ultrason muayenesi, invaziv olmayan bir yoldur. Safra kesesini ve safra kanalını değerlendirir." Bir tıkanıklığın varlığını doğrulamak için safra kesesi ve safra kanalları incelenmelidir. Bu, radyografiler (X-ışınları) kullanılarak mümkün olsa da, ultrason muayenesi safra kesesi ve safra kanalını değerlendirmenin daha doğru, invaziv olmayan bir yoludur. Ayrıca günümüzde MR gibi ileri yöntemlerle de görüntülemeler yapılmaktadır. Kediyi biliyer kanal obstrüksiyonu (tıkanması) için uygun şekilde değerlendirmek için bazen laparotomi (cerrahi olarak karnın açılması) gereklidir. Safra kanalı tıkanıklığına ne sebep olur? Kedilerde safra kanalı tıkanıklığının en yaygın nedenleri arasında pankreatit, abdominal travma, abdominal veya karaciğer kanseri, safra kesesi taşları (safra taşları), karaciğer parazitleri ve ciddi şekilde kalınlaşmış safra içeriği gibi sebepler sayılabilir. İkterus/Sarılık nasıl tedavi edilir? Sarılık bir hastalık değildir; altta yatan bir hastalığın mevcut olduğunu gösteren klinik bir işarettir. Altta yatan hastalık teşhis edilip başarılı bir şekilde tedavi edildiğinde sarılık düzelecektir. Sarılık bir hastalık değildir; altta yatan bir hastalığın mevcut olduğunu gösteren klinik bir işarettir. Kedim iyileşir mi? Prognoz (hastalığın gidişatı) altta yatan nedene bağlıdır. Sarılığa neden olan bazı hastalıklar çok ciddidir, ancak diğerlerinin tam iyileşme için iyi bir prognozu vardır. Bizler sahip olarak tüm sorumluluklarını taşıdığımız bu dört ayaklı tüylü can dostlarımızı düzenli aralıklarla veteriner hekim kontrolüne götürerek sağlık taramaları ve iyi bir muayene eşliğinde takip etmeli, senelik check-uplarla herşeyin yolunda gittiğinden emin olmalıyız. Kediler özellikle sağlık sorunları olduğunda son noktaya kadar belirtileri gizleyen canlılardır. Hastalıktan değil geç kalmaktan korkmalıyız. Hepinize sağlık ve sevgi dolu günler dileriz.
Kedi hemotropik mikoplazmoz (FHM), nispeten nadir görülen bir kedi enfeksiyonunun adıdır. Geçmişte bu hastalık kedi enfeksiyöz anemisi veya hemobartonelloz olarak adlandırılıyordu. Bu hastalıkta, kedinin kırmızı kan hücreleri, mikroskobik bir kan bakteri paraziti tarafından enfekte olur. Enfekte kırmızı kan hücrelerinin müteakip yıkımı, anemi ile sonuçlanır. Anemi, kırmızı kan hücrelerinin sayısındaki veya oksijen taşıyan hemoglobin miktarındaki azalmayı belirten tıbbi bir terimdir. FHM'ye ne sebep olur? FHM'ye, kendisini kedinin kırmızı kan hücrelerinin yüzeyine bağlayan mikroskobik bir bakteriyel parazit neden olur. Bu parazit yakın zamanda yeniden sınıflandırılmıştır ve Mycoplasma haemofelis olarak adlandırılmıştır (daha önce Hemobartonella felis olarak adlandırılıyordu). Enfekte olmuş kan hücreleri, parçalanabilir veya kedinin bağışıklık sistemi tarafından 'yabancı' olarak değerlendirilip yok edilebilirler. Yeterince kırmızı kan hücresi M. felis ile enfekte olup yok edilirse anemi oluşur. FHM'nin belirtileri nelerdir? Bir kedinin yaşadığı anemi hafif olabilir ve herhangi bir belirgin belirtiye neden olmayabilir. Kedilerde birçok FHM enfeksiyonu vakası ise tespit edilmemektedir. Bu belirti vermeyen kedilerin bazıları, hastalığın uzun süreli taşıyıcıları olarak kalır ve hastalığı diğer kedilere yayarlar. Başka bir hastalık veya durum kedinin bağışıklığını düşürürse, FHM klinik olarak belirgin hale gelebilir. "Kedilerde birçok FHM enfeksiyonu vakası tespit edilmiyor." Kedinin kanında etken tarafından birçok kırmızı kan hücresi yok edilirse semptomatik anemi oluşur. Bu durumda gözlerin ve diş etlerinin konjunktival yüzeylerinde kolayca gözlemlenen mukoza zarları, soluk ila beyaz renkte olacaktır. Anemiye sarılık eşlik ediyorsa, mukozal yüzeyler sarı olabilir. Bu durumda kanın oksijen taşıma kapasitesi azaldığı için kedi çabuk yorulabilir, halsiz ve uyuşuk olabilir, kilo verebilir. Ek belirtiler ateş, büyümüş bir dalak veya lenf düğümleri ve artan kalp ve solunum hızlarını içerebilir. FHM nasıl teşhis edilir? Bir kedinin anemik olmasının birçok nedeni vardır ve kanda M. haemofelis saptansa bile aneminin asıl nedeni bu olmayabilir. FHM'yi teşhis etmek için kan ve idrar testleri ile tam bir klinik muayene gerekecektir. Kan paraziti, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde karakteristik bir forma sahip olmasına rağmen, çok küçük bir organizmadır ve özellikle nispeten az sayıda kırmızı hücre enfekte olduğunda gözlemlenmesi zor olabilir. Enfekte hücrelerin oranı günden güne değişebilir. Organizma bazen normal kedilerde de bulunabileceğinden, yalnızca M. haemofelis'in saptanması FHM tanısını doğrulamaz ve aneminin diğer olası nedenleri de gözden kaçırılmamalıdır. Bu durumda tercih edilen test, organizmaya karşılık gelen DNA'nın nicel bir sayısını ölçen PCR testidir. FeLV ve FIV gibi viral hastalıklar da anemi ile ilişkili durumlar yaratacağı ve/veya bu virüslerin varlığında M.felis gibi enfeksiyonların açığa çıkması ve şiddetli formda seyretmesi mümkün olduğundan, veteriner hekiminiz ayrıca bir FeLV/FIV testi önerebilir. FHM tedavi edilebilir mi? Veteriner hekiminiz, M. haemofelis enfeksiyonlarını tedavi etmek için bu duruma spesifik etki gösteren geniş spektrumlu bir antibiyotik reçete edebilir. Ancak bazı durumlarda, antibiyotik tedavisine başlangıçtaki iyi bir yanıttan sonra, bir nüksetme olabilir. Ek olarak, organizma antibiyotikten korunan bölgelerde kalabilir. Tam tedavi verilmezse antibiyotikler organizmayı temizlemeyebileceğinden, kedinize tam antibiyotik kürü vermek önemlidir. Bu durumla savaşan bir kedide ayrıca başka bir hastalık varsa o da tedavi edilmelidir. Bazı durumlarda tedavi protokolüne bağışıklık bastırıcı ilaçlar eklenebilir. Anemi çok şiddetliyse, kan nakli gerekebilir. FHM nasıl bulaşır ve diğer kedilerim risk altında mı? FHM'nin başlıca bulaşma yolunun pire gibi ısıran, kan emici parazitler olduğu düşünülmektedir. Doğrudan kediden kediye bulaşma veya kontamine mama kapları gibi cansız nesnelerle bulaşma olası görünmemektedir. Evde başka kediler olsa bile, bu kediler etkenle enfekte olmayabilirler veya en azından semptomsuz kalabilirler. Bununla birlikte, enfekte bir kedinin ısırığı enfeksiyonu yayabilir veya hamile kedilerden (annelerden) enfeksiyon yavru kedilere geçirebilir. İki haftalık bir kuluçka dönemi daha tipik olmasına rağmen kuluçka süresi yedi hafta kadar uzun olabilir. Bu uzun kuluçka süresi nedeniyle, enfeksiyonun gerçek kaynağını belirlemek zor olabilir. Kediler arasında yayılma şekli tam olarak anlaşılmadığından iyi hijyen uygulamalarına uyulmalıdır. Hastalıkları tedavi etmek oldukça güç ve sabır gerektiren bir durum iken korunmak en kolay yoldur. Sorumluluğumuz altında olan kedilerin pirelenmesinin önüne geçmek ise en akılcı ve güvenli yoldur. Veteriner hekiminizin kontrolü altında kedilerimiz mutlaka çok sıkı bir program dahilinde pire ve kene de etkili, güvenilir ilaçlarla korunmalıdır.
1 | 2 | 3 | 4 |